28 Şubat 2013 Perşembe

ÜÇ AYLARIN FAZİLETİ VE REGAİB KANDİLİ


ÜÇ AYLARIN FAZİLETİ VE REGAİB KANDİLİ


Yüce Allah’ın kulların hayrına olmak üzere rahmetini ve nimetlerini çokça ihsan ettiği belli vakitleri, belli mevsimleri vardır. Bu hayırlı ve bereketli kıldığı mukaddes zamanlardan birisi de yüce milletimizin “Üç Aylar” diyerek özel bir önem verdiği Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır. Recep ve Şaban ayı Ramazan ayına ve oruca hazırlık içindir. Hedef, terbiye ve ahirete hazırlıktır. Bazı gün ve gecelere özel kıymet verilmiştir, çok rahmet gizlenmiştir.[1]

Hayatın çeşitli sıkıntıları ve nefsin baskıları karşısında yorgun düşen ruhlarımız, mübarek zamanlarda dinlenmeye, kendine gelmeye, toparlanmaya fırsat bulur. Bu nedenle böyle zamanları, ayları, günleri, geceleri ganimet bilip, kulluğa daha sıkı sarılmalıyız. Esasen her ânı ebediyet yolunda bir sermaye olan hayat için, böyle zamanlar ayrı bir yenilenme fırsatı olarak kabul edilmelidir.

Mukaddes zamanlar, kendimizi denetleme, değerlendirme bakımından çok önemlidir. Bu vesile ile bir kere daha geçmişimizin muhasebesini yapıp, kusurlarımızı düzeltmeye, hayırlı işlere yönelmeye karar vermeliyiz.

Üç aylar kendine has bir öneme sahiptir. Bu aylar ayrıca içinde mübarek geceler barındırır. Bu geceler, bir kaybı olanın karanlıkta onu kandille aramasına benzetilmiş ve tarihimizde onlara "kandil geceleri" denilmiştir.

Ayrıca, bu gecelerde özel kandiller yakılıp mabetler aydınlatıldığı için, onlara "kandil geceleri" denmiştir. Bu geceleri kendi ismiyle anmak daha doğru ve hayırlıdır. "Berat gecesi", "Kadir gecesi" gibi...

Üç ayların değerini ifade eden diğer bir önemli özellik ise beş mübarek geceden dördünün bu aylar içinde yer almasıdır. Regâib gecesi, Receb ayının ilk cuma gecesine; Mi'rac gecesi, Receb ayının yirmi yedinci gecesine; Berat gecesi, Şâban ayının on beşinci gecesine; Kadir gecesi ise Ramazan ayının yirmi yedinci gecesine rastlar.


Üç AylaraGirildiğinde Okunacak Dua

"Allah'ım, Receb ve Şâban'ı hakkımızda hayırlı ve mübarek kıl, bizi Ramazan'a ulaştır." [2]

Üç aylar ve mübarek geceler, öncelikle Rabbimize, ailemize, milletimize ve ülkemize karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalı, hatalarımızdan ve günahlarımızdan tövbe etmemize vesile olmalıdır. Nitekim yüce Allah, engin rahmetine sığınıp tövbe etmemizle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"(Ey Muhammed!) De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." [3][4]

***

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'in mübarek dualarıyla şereflenmiş olan Recep, Şaban ve Ramazan ayları, İslâm ümmetinin bir nebze olsun kendini bulduğu, manevi inşanın daha bir ivme kazandığı mümtaz vakitlerdir. Zira bu aylarda coşan ilâhi rahmet ve feyz deryası, müminlerin gönüllerini huzur ve sükûna gark eder. Yediden yetmişe bütün müslümanları kuşatan, kucaklayan ruhanî hava bütün toplumu arındırır, adeta bütün sene boyunca biriken kiri üzerinden silkeler, temizler.

Ayrıca bu aylarda yapılan ibadet ve taat apayrı bir lezzet verir ruh dünyamıza. Şerefelerden yankılanan ezanlardan evimizde pişen yemeğe kadar, her şey daha bir farklıdır sanki.

Efendimiz (s.a.v.)'in şu ifadeleri, bu aylara verilen önemi bakın nasıl ortaya koyuyor:

“Recep Allah'ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan da ümmetimin ayıdır.”

Denilmiştir ki: “Recep hürmet, Şaban hizmet, Ramazan ise nimet ayıdır.” Öyleyse Receb'e gereken hürmeti gösterip, Şaban'da hizmeti unutmamak, Ramazan'daki nimetlere ulaşmaya birer vesiledir. [5]

***

Evliyaullahtan bazıları bu aylar hakkında çok mühim ifadelerde bulunmuşlardır:

“Recep ayı tevbe, Şaban ayı muhabbet, Ramazan da Allah'a yakınlık ayıdır.”

“Recep tohum ekme; Şaban sulama; Ramazan da hasat zamanıdır.” [6]

***

Üç aylar zikir cümlesinden olan nafile ibadetlere alışmak ve hayatımızın bir parçası haline getirmek için en uygun zaman dilimleridir. İçerisinde Recep ve Şaban ayından başka Regaib Gecesi, Mirac Gecesi, Berat Gecesi, Ramazan Ayı ve Kadir Gecesi bulunan bu mübarek iklim, göklerden mücevherlerin üzerimize yağdığı son derece feyizli ve bereketli günlerdir.

Allahu Teâlâ bu günlerde lütuf ve ihsanını onlarca, yüzlerce, binlerce on binlerce misli fazla yağdırır. Mesela sadece Kadir gecesinde Kur’an-ı Kerim’i okuyan kimseye, her bir harfi için otuz bin sevap verilir.

Dolayısıyla bu mevsimlerde yapılan ibadetler, günahların temizlenmesinde ve Allah katındaki derecelerin yükselmesinde çok tesirlidir. Ayrıca nafile ibadetler şehvetleri kırar ve kalbi masivadan temizlemeye yardımcı olur. [7]

***

Receb Ayı Ve Fazileti

Receb ayı, kamerî ayların yedincisi, üç ayların ise başlangıcıdır. Ramazan-ı şerifin müjdeleyicisidir. Receb ayının içinde iki mübarek gece bulunmaktadır. Birisi "Regaib" diğeri "Miraç" gecesidir.

Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:

"Beni iyi dinleyin; Receb ayı, savaş hislerinin duyulmadığı Allah'ın (haram) ayıdır. Kim inanarak ve sevabını sadece Allah'tan bekleyerek Receb ayında bir gün oruç tutarsa Allah Teâlâ'nın en büyük hoşnutluğunu kazanmış olur" (Tezkire).

Denilir ki; Allah Teâlâ (c.c) yılın aylarını dört ay ile süslemiştir. Şu âyet-i kerime bu hususa işaret eder:

"Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin..."[8]

Bu haram ayların üçü peş peşe (zilkade, zilhicce, muharrem) ve biri de tek başına olup Receb ayıdır.

Rivayet edildiğine göre; Receb ayının ilk cuma günü gecenin üçte biri geçince bütün melekler Receb ayında oruç tutanlar için istiğfar ederler.

Deylemî, Hz. Âişe'den (r.ah) şöyle rivayet etmiştir: Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu işittim:

"Cenâb-ı Hak (c.c) şu dört gecede hayırları yağmur gibi yağdırır:

Kurban bayramı gecesi, Ramazan Bayramı gecesi, Şâban'ın on beşinci (Berat) gecesi, Receb ayının ilk gecesi." [9][10]

***

Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb Ayına Haram Aylar Denmesinin Sebebi

Bu aylara neden haram aylar denildiği konusunda birçok görüş vardır. Kimilerine göre, bu ayların değerinin çok yüce olduğundan ve bu aylarda günah işlemenin, diğer aylara göre daha büyük günah olduğundan bunlara "haram aylar" denmiştir.

Ali b. Ebû Talha, İbn Abbas'tan (r.a) şu sözü rivayet etmiştir: "Allah dört ayı seçti ve o ayları haram kıldı. O ayların değerini yüceltti, o aylarda işlenen günahları daha büyük kötülük olarak kabul etti. O aylarda işlenen sâlih amellerin mükâfatını da daha büyük yaptı."

Kâ'b (rah) demiştir ki: "Allah zamanı yarattı. Zamanın içinden dördü O'na daha sevimli geldi ve onları haram kıldı."

Bazıları, bu aylara "haram aylar" denmesinin sebebinin bu aylarda savaşmanın haram olmasından dolayı olduğunu ve câhiliye devrinde de bunun böyle bilindiğini söylemiştir. Bir kısmı ise İbrahim (a.s) zamanında da böyle olmasından dolayı "haram aylar" denildiğini ifade etmişlerdir.

Kimileri de bu aylara "haram aylar" denme sebebinin, hac ve umre olduğunu bildirmişlerdir. Bu görüşte olanlara göre, zilhicce ayının haram kılınması haccın bu ayda yapılmasından dolayıdır. Zilkade ayının haram kılınma sebebi hac için yolculuğun bu ayda yapıldığı için, muharrem ayının haram kılınma sebebi ise bu ayda hacdan geri dönüldüğü içindir. Böylece kişi hac için evinden ayrılıp, tekrar evine dönene kadar emin bir şekilde haccını yapmış olur. Receb ayı ise sene ortasında umre yapılması için haram kılınmıştır.

Receb ayının, Receb diye isimlendirilmesinin sebebi, bu ayın kıymetinin ve değerinin çok olmasından dolayıdır. Çünkü Receb kelimesi, "büyüklük, yücelik, ululuk" mânasını ifade eder. Receb ayına "şehrullah" da denir.[11]

***


Nakledildiğine göre; Beytülmakdis’de bir kadın Receb ayında her gün on iki bin defa İhlâs suresini okurdu. Ayrıca bu kadın yine Receb ayında kaba yünden dokunmuş elbise giyerdi. Kadın hastalandı. Oğluna, vefat ederse giyindiği yün elbise ile kendisini defnetmelerini vasiyet etti. Kadın vefat edince, oğlu kendisini daha değerli bir kumaş ile kefenledi. Gece anasını rüyasında gördü. Anası kendisine şöyle diyordu:

– Ben senden razı değilim; çünkü sen benim vasiyetimi yerine getirmedin!

Kadının oğlu korku içinde uykudan uyandı ve yün elbisesini aldı, onunla defnetmek için kabrini açtı. Fakat anasını kabir içinde bulamadı ve şaşırıp kaldı. Bu esnada şöyle bir ses işitti: “Receb ayında bize ibadet edeni, tek başına ve yalnız bırakmayacağımızı sen bilmiyor musun?” [12][13]

Şaban Ayı

Arabî ayların sekizincisi olan Şaban, Üç Aylar'ın ikincisini teşkil eder.

Hadis kaynaklarında zikredilen rivayetlere göre Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Ramazan ayı dışında en çok orucu bu ayda tutmuştur. Kendilerine bunun hikmeti sorulduğunda şöyle buyurmuştur:

“Şaban, Recep ile Ramazan arasında insanların gafil bulunduğu ve amellerin âlemlerin Rabbi olan Allah'a yükseldiği aydır. Ben de amelimin Allah Tealâ'ya oruçlu olduğum halde yükselmesini seviyorum.”

Şaban ayının ortası, yani on dördünü on beşine bağlayan gece, Beraat Kandili'dir. Bu geceye ayrıca Leyle-i Mübareke , Leyle-i Sakk ve Leyle-i Rahmet gibi isimler de verilmiştir. Beraat gecesini bürüyen rahmetin enginliğini Hz. Peygamber( s.a.v.) Efendimiz şöyle bir misalle izah buyurmuştur:

“Allah Tealâ bu gecede ümmetime Kelboğulları Kabilesi'nin koyunlarının kılları sayısınca rahmet eder.”

Bir başka hadis-i şerif, bu gecenin nasıl ihya edilmesi gerektiğini şöyle açıklar:

“Şaban ayının on beşinci gecesi (Beraat Kandili) olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın, o gecenin gündüzünü (on beşinci günü) de oruçlu geçirin. Çünkü o gece güneş batınca Allah Tealâ (bizce kavranması mümkün olmayan bir keyfiyetle) dünya semasına iner ve güneş doğana kadar: ‘yok mu benden af isteyen onu affedeyim; yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim; yok mu bir musibete uğrayan ona afiyet vereyim.' buyurur.” ( İbn-i Mace) [14]

Bazı alimlerin kıblegâhın Kudüs'teki Mescid -i Aksa'dan Mekke'deki Kâbe istikametine çevrilmesinin, Hicret'in ikinci yılında Beraat gecesinde vuku bulduğunu buyurmaları da bu geceye ayrı bir önem kazandırır. [15]

***


Ramazan Ayı

Son derece haklı olarak “ On bir Ayın Sultanı” diye adlandırılan, mahyaların bu aya özgü iltifatlarla donandığı, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennem azabından kurtuluş olan Ramazan-ı Şerif, bütün ayların içinde en nadide olanıdır.

Bu ay Arabî ayların dokuzuncusudur ve kıymeti bakımından bütün zaman dilimlerinin en başında yer alır. Zira oruç nimeti bu aya has olarak farz kılınmıştır. Kur'an -ı Kerim bu ayda indirilmiştir. Bin aydan daha hayırlı olduğu haber verilen Kadir Gecesi yine bu ayın içinde gizlidir. Ayrıca bu ayda ifa edilen bir farzın, diğer aylarda yerine getirilen yetmiş farza bedel olduğu bildirilir. [16]

***

Ramazan-ı Şerif, müminin iç âleminin dirildiği, nefs ve şeytanın prangaya vurulduğu, cennet kapılarının ardına kadar açıldığı bir hasat mevsimidir. Farz oruç ve namazların yanı sıra teravih, tesbih ve diğer namazlarla, zekât, sadaka ve iftar yemeği yedirmekle, Kur’an, zikir ve tesbihatla meleklerin zirvesinde dolaşılan bir ay... Kadir Gecesi ise, hayatın kârını elde edip meleklerin katında zirveleşme noktası. Ardından vuslat ve bayram...

Görüldüğü gibi, Recep ayında hafif bir tempoyla başlayan nafile ibadetler, Şaban ayında artarak Ramazan-ı Şerif’te yoğunlaşmaktadır. Böylece Nafile ibadetlerle üç aylardan bir nevi melekiyyet elde ederek çıkmak, bu ayların en büyük hususiyetlerindendir.

Nafile oruç tutma alışkanlığı olmayanlar, önce müstehap olan pazartesi ve perşembe oruçlarını tutmakla iyi bir kazanç sağlayabilirler. Gene müstehap olan kamerî ayların on üç, on dört ve on beşinci günleri ile Ramazan’dan sonra altı gün Şevval orucunu tutmak da böyledir. Bunlardan başka Allah’a vuslat yolunda namaz, müminin miracı, önünde ışığı ve altında burağıdır. Mümin, duha (kuşluk) namazıyla güneş gibi yükselir, Evvabin ile Allah’a yaklaşır ve teheccüd ile kabir ve berzah karanlıklarına ışıklar gönderir.

Netice itibariyle, gerek Allah Dostlarının ve gerekse içerisinde bulunduğumuz bu mübarek günlerin kırbaçla dokunur gibi ruhumuza ihtar ettiği ortak bir hakikat vardır. Hal lisanıyla söylenen bu hakikat şudur:

“İman edenlerin, Allah’ı zikir ve indirdiği hakikat sebebiyle kalplerinin saygıyla yumuşama zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onların birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadid/16)

Ömrünü eşkıyalıkla geçiren Fudayl b. İyaz (k.s.), bir gün yüksekçe bir duvarın üzerine çıkmış, bir kadını seyrediyordu. O sırada biraz ileride bir zat da yukarıdaki ayeti okuyordu. Fudayl, kırbaç gibi ruhunda şaklayan “Kalplerin saygıyla yumuşama zamanı gelmedi mi?” ayetini duyar duymaz kendini yere atmış ve “o an geldi ya Rabbi” diyerek tevbe etmişti. İşte o an, Fudayl’ın Hakk’a vuslat yolunda yeni bir dönüm noktasıydı. [17]


Üç aylarda oruç tutmanın fazileti. Bu aylarda tutulacak orucun hükmü. Kefaret hariç hiç ara vermeden peş peşe iki ay oruç tutmak sünnet değildir. Ancak bu dönem kefaret tutmak için iyi bir fırsattır. [18]

Recep ayı orucuyla ilgili olarak İbn Abbas (r.a.) şunları anlatmaktadır: “Allah Rasulü s.a.v. Recep ayında bazı yıllarda peş peşe öyle oruç tutardı ki biz, ‘Galiba hiç yemeyecek (bütün bir ayı oruçlu geçirecek)’ derdik. Bazı yıllarda da öyle oruç tutmazdı ki biz ‘Galiba hiç oruç tutmayacak’ derdik.” (Buharî; Müslim; Ebu Davud) Demek ki Allah Rasulü (s.a.v.) Recep ayında oruç tutmaya özen göstermekteydi. Şaban ayına gelince, O’nun en yakınında bulunanlardan ve hayatını bir hanım duyarlılığıyla sıkı takibe almış olanlardan müminlerin annesi Hz. Ayşe r.a. anlatıyor:

“Rasulullah s.a.v. bazen oruca öyle devam ederdi ki, ‘Bu aydan hiçbir günü oruçsuz geçirmeyecek.’ derdik. Bazen de öyle devamlı yerdi ki, ‘Bu ay, galiba bir gün bile oruç tutmayacak’ derdik. Ben, onun Ramazan dışında bir ayı tam olarak oruçlu geçirdiğini görmedim. Herhangi bir ayda, Şâban ayında tuttuğundan daha fazla oruç tuttuğunu da görmedim.” [19]

Yine müminlerin annelerinden Ümmü Seleme (r.a.) ise farklı bir gözlemini aktarmıştır: “Ben, Rasulullah (s.a.v.)’in Şâban ve Ramazan dışında iki ayı peş peşe tam olarak oruçla geçirdiğini görmedim.” (Tirmizî; Ebu Davud; Nesâî)
Bir başka yakını daha vardır. Adeta ev halkındandır. O da Allah Rasulü’nün bir haline tanık olmuştur ve sebebini merak etmektedir. Bu şahıs Üsame b. Zeyd r.anhümâ’dır. Şöyle anlatır:

“Ey Allah’ın Rasulü, dedim, Şâban ayında tuttuğun kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum, sebebi nedir? Şu cevabı verdi: Bu, Recep’le Ramazan arasında insanların gaflet ettikleri bir aydır. Halbuki o, amellerin Rabbü’l-Alemin’e yükseltildiği bir aydır. Ben amellerimin oruçlu olduğum halde yükseltilmesini istiyorum.” (Nesâî)

Demek ki Ramazan ayı dışında bir ayın bütün günlerini oruçlu geçirmek hakkında farklı haberler gelmektedir. O halde meseleye en azından ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Yani Recep, Şâban ve Ramazan ayının tamamını oruçlu geçirmek isteyen bir kimse dilerse böyle yapar. Onu ayıplamak, Sünnet’te olmayan bir şeyi yapmakla, hatta bid’atle suçlamak hiç de doğru olmasa gerektir.

Zaten oruç çeşitleri sayılırken “dehr orucu”ndan, yani beş bayram günü hariç bütün yılı oruçlu geçirmekten söz edilir. Ondan sonra bir gün oruç tutup bir gün tutmamak şeklinde bir oruç vardır ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu Hz. Davud (a.s.)’ın orucu olarak nitelendirmiştir. Peygamberimizin (s.a.v.) mümkün mertebe her ayın başından sonundan birer gün, ortasından üç gün oruç tutmaya dikkat ettiği malumdur.

Ayrıca onun Pazartesi ve Perşembe günlerini oruçlu geçirmeye özen gösterdiğini de biliyoruz. Dolayısıyla Recep ve Şâban aylarında oruca önem vermesi normaldir. [20]

***

Aynı şekilde Receb ayında, bu aya mahsus özel bir oruç tutmanın faziletine dair ne Hz. Peygamber (s.a.v.)'den, ne de Sahabe'den gelmiş sahih bir rivayet bulunur. Bununla birlikte Hz. Peygamber (s.a.v.)’den, haram aylarda oruç tutmaya teşvik eden sahih rivayetler nakledilmiştir. Ebu Davud ve İbn-i Mace tarafından nakledilen bu rivayetlere dayanarak Sahabe’den İbn-i Ömer (r.a.), Selef'ten Hasan-ı Basrî ve Ebû İshak es-Sebiî gibi, bu ayda oruç tutmaya özen gösteren kimselerin varlığı bilinmektedir. Ancak bu durum, Receb ayının tümünde oruç tutmanın faziletini ifade etmez. Zira Sahabe'den İbn-i Abbas ve İbn-i Ömer (r.a.), Receb ayının bazı günlerinde oruç tutmuş, bazı günlerinde ise tutmamışlardır. (İbn-i Receb: Letâifu'l-Ma'ârif)

Böylece anlaşılmış olmaktadır ki doğru olan, Receb ayının tümünü oruçlu geçirmektense, bir-iki gün oruç tutmamaktır. Eğer bu ayın tümünde oruç tutulacaksa, onun yanına Şaban ayı orucunu veya haram ayları da eklemek tavsiye edilmiştir. Receb ayının, haram ayların en üstünü ve hayır ve bereketlerin anahtarı olduğu, bunun için de bu ayı boş geçirmenin uygun olmadığı belirtilmiştir. Ancak bu ayda tutulacak oruçların ve kılınacak namazların, bu aya mahsus olarak Sünnet'te belirtilmiş ibadetler olmadığı bilinmelidir. [21]


Ömrün her anı kıymetlidir. Allah dostları bütün gün ve gecelerini kıymetli görür. [22]

Büyükler, vakit nakittir, derler. Yani vakit kâinatta en değerli sermayedir. Vakit insana nakit kazandırır; fakat dünya dolusu nakit verilse, geçen bir saniye geri getirilemez.

Bir insanın bütün ömrü inkâr üzere geçse, son saatinde iman ve tövbe etse ve o hal üzere ölse, bu kimse ebedî cenneti ve saadeti bulur. İman üzere geçen bu bir saat ömrün en kıymetli ânıdır. Dünyada hiçbir mal, insana bu bir saat içindeki saadeti kazandıramaz. Demek ki insanın bir saati bütün dünyadan kıymetlidir. Bunun için yüce Allah, asra yani zamana yemin ederek şöyle buyurmuştur:

"Asra (zamana) yemin olsun ki bütün insanlar hüsran ve ziyandadır; ancak iman edip sâlih amel işleyenler, birbirine hakkı ve (hak yolunda) sabrı tavsiye edenler müstesnadır." [23]

Dünyada her an bir defa yaşanır, bir daha ele geçmez. Onun için Allah dostları her ânı son fırsat olarak görmüşler ve her nefesi son nefes gibi değerlendirmişlerdir.

Gerçekte insan hayatı iki nefes arasındaki süredir. Alınan bir nefes geri verilmese hayat biter. Tersi de böyledir. Bu nefesler sayılıdır ve son sayı insana gizlidir. Kimse şu kadar nefesim kaldı, şu kadar süre daha yaşayacağım diyemez.

İnsan ömrü üç zaman dilimine ayrılır. Biri geçen süredir; buna mazi denir. Bu süre, iyiliği ve kötülüğü ile geride kalmıştır. Diğeri elde olmayan süredir; buna gelecek denir. İnsanın ona ulaşıp ulaşmayacağı belli değildir. Bir diğeri de insanın içinde yaşadığı andır; işte eldeki zaman odur. Ona fırsat denir. Yapılması gereken ne varsa onda yapılmalıdır. Çünkü o da geçmek üzeredir. Hayırlı işlerde, şimdi dursun sonra yaparım demek şeytandandır.

Âlemlere rahmet Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Şu beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil: İhtiyarlığından önce gençliğinin, hastalığından önce sıhhatinin, fakirlikten önce zenginliğinin, meşguliyetinden önce boş zamanlarının, ölümünden önce hayatının." [24]

Bir müminin hayat hedefi şu âyette özetlenmiştir:

"Resûlüm de ki: Benim namazım ve ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabb'i Allah içindir." [25]

Bütün vakitlerde övülme, sevilme ve zikredilme hakkı Cenâb-ı Hakk'a aittir. Bu hak hiçbir an ortadan kalkmaz; çünkü kulun her ânı ayrı bir hayattır ve bu hayatın kaynağı yüce Allah'tır. Kul dünyada da âhirette de O'na muhtaçtır.

Yüce Yaratıcımız gece ve gündüzden oluşan bütün zamanları iki şey için yarattığını belirtmiştir: Biri zikir, diğeri şükür. [26]

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) insanların çoğunun iki büyük nimette aldandığını haber vermiştir. Bunlar sıhhat ve boş vakittir. [27]

Kıyamet günü, herkese hesabı ve şükrü sorulacak dört nimet vardır. Bunlardan ikisi zamanla ilgilidir. Yüce Allah herkese özellikle gençliğini nerede harcadığını ve sonraki kalan ömrünü nerede tükettiğini soracaktır. Hesabı sorulacak diğer iki nimet ise mal ve ilimdir. [28]

Cüneyd-i Bağdâdî (k.s) der ki: "Vakit sermayeni iyi kullan. O bir kere ele geçer; kaçırdın mı bir daha ebediyen ele geçiremezsin. Kâinatta vakitten daha kıymetli bir servet yoktur."

Hz. Ali (r.a), şerefli hanımı Hz. Fâtıma'ya (r.anha) demiştir ki:

"Fâtıma! Yemek yaptığın vakit sulu ve hafif yemekler yap ki fazla çiğneme derdi olmasın. Çünkü sulu yemek tez yenir, kuru yemeği çok çiğnemek gerekir. İkisi arasında elli defa tesbih ve zikir farkı vardır. Yemek başında çok bekleyip hayırlı işlerden geri kalmayalım." [29][30]

***


Davud-i Tâî’nin (rah) dadısı anlatıyor: Davud’a “Ebû Süleyman! Canın ekmek çekmiyor mu?” diye sordum. Bana dedi ki: “Dadıcığım! Ekmeği çiğnemek ile ufalanmış ekmeği suyla içmek arasında elli âyetlik zaman farkı vardır.” [31]

Vakitleri Salih Amellerle Değerlendirmenin Önemi

Naklederler ki, Dâvûd-î Tâî'nin (k.s) miras yoluyla eline bir miktar altın geçmiş ve bununla yirmi sene geçinmişti. Hatta şeyhler,

- Bu yol, saklama yolu değil, başkalarına harcama yoludur, demişlerdi. O vakit Dâvûd,

- Ben bu kadarını, gönlüm dünya kaygısından bom boş olsun da, ölene kadar ahiret için hazırlık yapayım, diye saklıyorum, demişti. Hiç durmadan dinlenmeden amel ederdi. O derecede ki, ekmeği suya koyup öylece yerdi,

- Bu ekmeği çiğneyerek yiyene kadar Kur’an’dan elli ayet okunabilir, neden zamanı zayi edeyim, derdi.[32]

***

Atâullah İskenderî Hazretleri şöyle diyor:

“Bir tüccarın sermayesi olduğu gibi, Allah yoluna çıkan bir seyyarın da sermayesi vardır. Bu dervişin sermayesi, vaktidir. Vaktinin kıymetini bilmeyen seyyar, gönlündeki marifet nurunu kaybeder. Marifet nuru ile nurlanmak, vakti ihya etmekle mümkündür. Vaktini, ömür sermayesini kaybeden tüccar nasıl kâr elde edebilir, bu elbette mümkün değildir.” [33]

***

Allah'ın nimet, rahmet ve merhametinin müminlere bol bol ihsan edildiği gece manasına gelen Regaib Kandilinde, bir yıllık yaşantımızı, ibadetlerimizi iyi düşünecek ve ona göre hayatımıza çekidüzen vererek, samimi bir teslimiyetle nefis muhasebesi yapacağız.[34]

Üç ayların ilki olan Receb'in ilk cuma gecesi Regâib gecesidir. Yüce Allah'ın ilâhî ihsan ve mânevî hediyelerinin diğer zamanlardan daha çok tecelli etmesi, samimi kalple Allah'a yönelenlerin affedilmelerinin çokça ümit edilmesi ve müminlerin samimiyet ve iştiyakla yüce Allah'a yönelmeleri sebebiyle bu geceye "Regâib" denilmiştir.

Amellerin hasat edileceği üç ayların bu ilk mübarek gecesinde yüce Mevlâ'dan af ve mağfiret dilenilir, ihsan ve ikram beklenir.

Bu gece, Hz. Âmine validemizin Resûlullah Efendimiz'e (s.a.v) hamileliğini farkettiği gece olduğu için de ayrı bir öneme sahiptir.

Bu gecede öncelikle yapılması gereken, nefis muhasebesidir.

Bu gecelerin nuru ve bereketi içinde kendimize, kalbimize yönelmeli, gönül sarayımızı bulandıran haset, kin, düşmanlık, haksızlık ve zulüm çamuruna bulaşmaktan sakınmalı, birbirimize, anne ve babamıza, yakınlarımıza sevgiyle ve iyilikle yaklaşmalıyız.

Bu gecede kişi kendisinin, ailesinin ve tüm müslümanların selâmeti, affı ve mağfireti için dualar etmeli, eksik kazâ namazları varsa onları kılmaya çalışmalıdır. [35]


Kul için en hayırlı zaman, hayır üzere geçirilen ve içinde isyan edilmeyen zamandır. Ancak Yüce Allah bazı vakitlerde özel ikram eder, aza çok verir, hiç karşılıksız ihsanda bulunur. [36]

Yüce Allah her gün ve gecede mümin kullarına rahmet sebebi olacak bir ibadet koymuştur. Bunlardan bir kısmı farzdır; beş vakit namaz gibi. Bir kısmı da nafiledir; nâfile namaz ve zikirler gibi. Aynı şekilde çeşitli aylarda da kullarına birtakım görevler yüklemiştir. Bunlardan da bir kısmı farzdır; oruç, zekât ve hac gibi. Bir kısmı da nafiledir; Şevval, Şaban ve haram aylarda tutulan oruçlar gibi.

Yüce Allah bazı ayları diğerlerinden daha faziletli kılmıştır. Bunu âyetlerinde şöyle anlatır:

"Bu aylardan dördü haram aylardır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin..." [37]

"Hac bilinen aylardır." [38]
"Ramazan ayı Kur'an'ın indirildiği aydır." [39]

Bazı günleri ve geceleri de diğerlerinden üstün yapmıştır. Meselâ Cuma gününü haftanın diğer günlerinden, Kadir gecesini de bin aydan daha hayırlı yapmıştır.

Yüce Allah faziletli yaptığı bütün zamanlarda kullarına rahmet akıtacak, feyiz çekecek, mânevî temizlik sebebi olacak, sevap kazandıracak bazı ibadetler koymuştur. Kul bunların vesilesiyle Allah'a yaklaşır. Bu zamanlarda yüce Allah'ın özel rahmet tecellileri vardır; isteyen ve arayan kimse bu rahmet ve feyizden bolca elde eder. Bahtiyar ve hayır ehli kimseler bu ayları, günleri ve saatleri iyi değerlendirir. Bu vakitlerde yaptığı ibadet ve taatlerle yüce Rabbine yaklaşır. Böylece bu ilâhî lütuflara kavuşur ve öyle bir saadete erer ki cehennemin ve kötülüklerin şerrinden emin olur. Bu konudaki bir hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Bütün vakitlerde hayrın peşinde olun. Rabbinizin rahmet tecellilerinden bolca elde etmeye çalışın; çünkü âlemde (her an) Allah'ın rahmeti yayılır. İsteyen kullar ona isabet eder. Allah'tan ayıplarınızı örtmesini ve korkularınızdan emin kılmasını isteyin.” [40]

Başka bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

"Muhakkak ki bütün zamanlarda Allah'ın rahmet rüzgârları eser. O rahmet rüzgârlarına isabet etmeye çalışın. Eğer sizden birine o rahmet rüzgârları isabet ederse, o kişi artık ebediyen kötülerden yazılmaz." [41]

Hz. İsâ (a.s) şöyle derdi: "Muhakkak her gün ve gece iki hazinedir; bu hazinelerin içine neler koyduğunuza bakın!"

Hasan-ı Basrî de (rah) şöyle derdi: "Yeni gelen her gün kendi diliyle konuşur ve insanlara şöyle hitap eder: Ey insanlar! Muhakkak ki ben yeni bir günüm. Ben, bende yapılan her şeye şahidim. Güneşim battığında artık kıyamete kadar size gelmeyeceğim."

Onun başka bir sözü de şöyledir:

"Ey âdemoğlu! Gün senin misafirindir. Misafir yolcudur; o senden ayrılırken senin ya iyiliğine ya da kötülüğüne şahitlik eder. Gece de böyledir. Ona göre davran."

Resûl-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Rabb'ini zikreden ve zikretmeyen kişinin misali, ölüyle diri kişinin misali gibidir." [42]

Gece nâfile ibadet ve zikir yapamayan kimse, gündüz yapmalıdır; gündüz imkân bulamayan da geceyi değerlendirmelidir. Her ikisinde de zikirsiz ve fikirsiz kalan kimse, ölü sayılır; oturup haline ağlamalıdır.

Adamın biri Selmân-ı Fârisî'nin (r.a) yanına gelerek, "Ben geceleri ibadet etmek için kalkamıyorum; ne tavsiye edersin?" diye sordu; Selmân-ı Fârisî (r.a) ona şu cevabı verdi:

"O zaman gündüzleri ibadete sarıl!"[43]

***

Üç Aylar bütünüyle Rabbimizin bizlere ikram ettiği faziletli ve feyizli bir zaman dilimidir. Yapılan duaların alemlerin Rabbine ulaştığı, dökülen pişmanlık gözyaşlarının günahları silip yok ettiği bir kandiller geçididir. Melekî olduğu kadar şeytanî özelliklere de sahip, günah işlemeye müsait insanoğlunun günahlarından temizlenmesi için kaçırılmaz bir fırsattır.

Üç Aylar, günahlardan arınma, sevaplarla bezenme mevsimidir. Ramazan'dan önce oruçla buluşanlar, Cuma namazına koşanlar, namaza başlayanlar, ibadetlerini ziyadeleştirenler, tevbe ile Mevlâ'ya daha çok yaklaşanlar gibi manevi kazanç elde edenlerin çokça görüldüğü anlardır.

İnsanoğlu, farklı bir gelişme olmadığı sürece belli alışkanlıklarıyla hayatını sürdürür. Yeni bir durumla karşılaşınca kendine çekidüzen verir. İşte Üç Aylar ve bu aylar içinde bulunan mübarek geceler müslümanların hayatındaki mutad gün ve geceler arasında özel ve pek kıymetli zamanlardır.

Bu zamanlar, geçmişin muhasebesini yaparak geleceğe azim ve enerji dolu bir şevkle atılmak için çok güzel bir imkandır. Unutulmamalıdır ki kişi bu dünyada nasıl yaşamışsa, kıyamet gününde Allah'ın huzuruna bununla varacaktır. Götürdükleri iyi ise sevinip mesrur olacak, kötü ise pişmanlık duyarak mahcup olacaktır. Ancak bu pişmanlığın orada faydası da olmayacaktır.

Bu mübarek aylar ve geceler, yaptığımız halde unuttuğumuz günahlarımızın affına sebep olabilir. Böylece alnımız ve kalbimizdeki kara lekelerin silinmesiyle imanımız güçlenir. Bunun için bolca tevbe -istiğfar etmek, oruç tutmak, varsa kaza namazı ve nafile namaz kılmak, Kur'an -ı Kerim okumak, zikir yapmak, zekâtın dışında bolca sadaka vermek, hasta, eş-dost, akraba ziyaretlerinde bulunmak, sohbet meclislerine iştirak etmek, dargınları barıştırmak, üzerimizde bulunan kul haklarını hemen iade ederek helallik almak, haram, mekruh ve şüpheli şeyleri terketmek , mâlâyani şeyleri terketmek için elden gelen bütün gayreti gösterme zamanıdır. Bu aylar beşer fıtratının gereği meydana gelen suç ve günahlardan temizlenme, kurtulma aylarıdır.

Bir mümin için, manevi bir doktorun elinde ve emrinde nefsini ıslah edip, kalbini tedavi ve ihya edeceği en müsait aylar, günler, geceler yaklaşmakta. Tufanı bütün dehşetiyle görüp de Nuh Aleyhisselam'ın gemisine binmek veya binmemek neyi ifade etmiş ise, bugün içinde bulunduğumuz tufanlarından kurtulmamız için bu gün ve geceleri ilâhi bir fırsat bilerek kurtuluşa koşmak da aynı manayı ifade etmektedir. [44]

***
Üç Aylarda Yapacaklarımız
• Tevbeye sarılmalıyız. “Ben günde yetmiş sefer (bazı rivayetlerde yüz sefer) tevbe ederim.” diyen rahmet Peygamberine (s.a.v) uyarak bol bol tevbe etmeliyiz.

Zifiri bir gecede, denizin karanlıklarındaki balığın karnından “Senden başka ilah yoktur; Seni tenzih ve tesbih ederim. Ben zalimlerden oldum.” (Enbiya, 87) diyerek inleyen Yunus Aleyhisselam’ın iniltilerine eşlik ederek tevbe etmeliyiz.

Karşılaştığı olayları tevbe sebebi görüp, bütün bir ömrünü “Ya Rabbi! Ben pişmanım! Bütün yapmış olduğum günahlardan; keşke yapmasaydım. İnşallah bir daha ben yapmayacağım.” yakarışları ile geçiren Allah dostlarının yollarına düşerek tevbe etmeliyiz.

Âlemlerin Rabbi karşısında hiçliklerini iliklerine kadar hisseden arifler meclisine kalbimizi bağlayarak, her gün kendimizi hesaba çekip temizlenmeye çalışmalıyız.

• Beş vakit namazımızı, cemaatle kılmaya özen göstermeliyiz.

• Zikre yapışmalıyız. Vird edindiğimiz amelleri aksatmamaya çalışmalıyız.

• Sünnet olan oruçları gücümüz nisbetinde tutma gayretinde olmalıyız. Özellikle ayın ilk, orta ve son günleri ile Pazartesi, Perşembe günleri oruç tutma azminde olmalıyız.

• Sünnet olan namazlara, özellikle geceleyin kalkıp en az iki rekât teheccüt namazı kılmaya kendimizi alıştırmalıyız. Eğer Recep ayından itibaren bunu yapmaya çalışırsak, Ramazan ayında da inşallah buna devam etmekte zorluk çekmeyiz.

• Kur’an okumaya, bir sayfa bile olsa her gün devam etmeliyiz.

• Sadaka ve diğer hayırlı işlerimizi artırarak sürdürmeliyiz.

• İmkanı olanlar için, Recep ayında umre yapmanın müstehap olduğunu bilmeliyiz.

Bu ve benzeri hususlara dikkat ettiğimiz takdirde, Recep ayı ile başlayan ve Ramazan ayı ile zirveye ulaşan manevi iklimden doya doya faydalanırız inşallah.

Rabbimiz bizi, küçüklüğümüzü anlayıp kendisine yalvaranların arasına katsın! Çünkü O, Resulüne (s.a.v) şöyle seslendi:

“Resulüm de ki: Yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?!” (Furkan, 77)[45]

Bu Yazı Sohbetçi 1.08 programı kullanılarak hazırlanmıştır.
Hazırlayan: Gültekin KARA www.kalpehli.com
Not: Bu yazıda konu ile ilgili değişik kaynaklardaki açıklamalar, istenilen ana başlıklar altında dipnotları verilerek aslına uygun bir şekilde eklenmiştir. Bu nedenle konular arasında geçişte bir bütünlük olmayabilir veya bazı anlatımlar tekrar edilmiş olabilir. Sohbetçi arkadaşların bu yazıyı en az üç defa okumaları, önemli yerleri işaretleyip sohbet anında buralardan okumaları, diğer kısımlarıysa akılda kaldığı kadarıyla anlatmaları faydalı olacaktır.


[1] Sohbet alt başlığı
[2] Beyhaki, Şuabu'l-îman, nr. 3815; Hesemî, Mecmau'z-Zeva-id, 3/140.
[3] Zümer 39/53.
[4]Hüseyin Okur,  Üç Ayların Fazileti Mübarek Gün Ve Gecelerde İbadetlerimiz, Sf.4.
[5] Kürşad Salih Yaman,  Üç Aylara Girerken, Semerkand Dergisi, Ağustos 2005.
[6] Mübarek Erol,  Üç Aylar Ve Mümin Hayatı, Semerkand Dergisi, Eylül 2005.
[7] Ahmet Safa, Kalplerin Yumuşama Zamanı Üç Aylar, Semerkand Dergisi, Ekim 2001.
[8] Tevbe 9/36.
[9] Deylemî, Firdevsü'l-Ahbâr, 2/196.
[10]Hüseyin Okur,  Üç Ayların Fazileti Mübarek Gün Ve Gecelerde İbadetlerimiz, Sf.8.
[11] Mahmut Kaya, Kutsal günler ve Geceler, Sf.9.
[12] İmam Gazâlî, Mükâşefetü'l-Kulûb, 678
[13] Allah Dostlarının Hayatlarından, Menkıbeler Kıssalar, Semerkand Yayınları
[14] Kürşad Salih Yaman,  Üç Aylara Girerken, Semerkand Dergisi, Ağustos 2005.
[15] Mübarek Erol,  Üç Aylar Ve Mümin Hayatı, Semerkand Dergisi, Eylül 2005.
[16] Kürşad Salih Yaman,  Üç Aylara Girerken, Semerkand Dergisi, Ağustos 2005.
[17] Ahmet Safa, Kalplerin Yumuşama Zamanı Üç Aylar, Semerkand Dergisi, Ekim 2001.
[18] Sohbet alt başlığı
[19] Buharî; Müslim; Ebu Davud; Tirmizî; Nesâî
[20] Ahmet Miroğlu, Üç Aylar ve Biz, Semerkand Dergisi, Haziran 2001.
[21] Murat Hafızoğlu, Üç Aylar Ve Mübarek Geceler, Semerkand Dergisi, Ekim 2000.
[22] Sohbet alt başlığı
[23] Asr 103/1-3.
[24] Hâkim, Müstedrek, 4/306; Begavî, Şerhu's-Sünne, nr. 44031.
[25] En'âm 6/162.
[26] Furkân 25/62.
[27] Buhârî, Rikâk, 81. Buhârî, Rikâk, 81.
[28] Tirmizî, Kıyâme, 1.
[29] İbn Acîbe, İkâzü'l-Himem, nr. 447.
[30] Mahmut Kaya, Kutsal günler ve Geceler, Sf.14.
[31] İmam Beyhakî, Kitâbü’z-Zühd, 52. İmam Beyhakî, Kitâbü’z-Zühd, 52.
[32] Feridüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliya, 291.
[33]Mehmet Ildırar, Tasavvuf Sohbetleri, İlim amel etmeyi gerektirir.
[34] Sohbet alt başlığı
[35]Hüseyin Okur,  Üç Ayların Fazileti Mübarek Gün Ve Gecelerde İbadetlerimiz, Sf.14.
[36] Sohbet alt başlığı
[37] Tevbe 9/36.
[38] Bakara 2/197.
[39] Bakara 2/185.
[40] Beyhakî, Şuabü'l-imân, nr. 1121, 1123; Hakîm-i Tirmizî, Nevâdirü'l-Usûl, 2/93; Müttakî-i Hindî, Kenzü'l-Ummâl, 2/74; 7/769, Süyûtî, el-Câmiu's-Sagîr, 1/143; Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 3/190.
[41] Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, 19/233. Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, 19/233.
[42] Müslim, Müsâfirîn, 29; ibn Hibbân, es-Sahîh, nr. 854.
[43] Mahmut Kaya, Kutsal günler ve Geceler, Sf.30.
[44] Mübarek Erol,  Üç Aylar Ve Mümin Hayatı, Semerkand Dergisi, Eylül 2005.
[45] Bu yazı Semerkand Dergisi’nin 1999 Ekim sayısından alındı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder