9 Temmuz 2013 Salı

Kadir Gecesi

Kadir Gecesi




إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ* وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ * لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ
تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ أَمْرٍ * سَلَامٌ هِيَ حَتَّىٰ مَطْلَعِ الْفَجْرِ


Manası: biz o Kur’an-ı kerimi kadir gecesinde inzal ettik. Sen kadir gecesinin ne olduğunu bilirmisin. O kadir gecesi 1000 aydan daha hayırlıdır. O gece melekler ve ruh Rablerinin izni ile her bir emir için inerler. Selam olsun. O gece fecr doğuncaya kadar (gün ışıyana) sürer.

إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ       Biz K.K.’i leyle-i kadirde levhi mahfuzdan sema-i dünyaya, beyti izzete inzal ettik. Bagdehü cebrail(as) yirmi veya 23 yılda ezmani müteferrikada Peygamber Efendindimiz’e inzal ettik.

Kadir takdir ve sıkışıklık manasınadır. Bütün emirler ve hükümler o senenin tamamı için takdir edilir taaa gelecek seneye kadar.

Hz. Allah duhan suresi 4. ayetinde
فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ
her hikmetli iş o gece ayırt edilir buyurmuştur.

Yine kadir ismine darlık ve sıkışıklık manası verilmiştir. Sebebine gelince o gece gökten yere o kadar çok melek iner ki yeryüzü onlara dar gelir. (dürretül vaizin 1164)

Yine bazılarına göre kadir şeref ve azamet gecesidir. Zira bu gecede yüce Allah şerefli olan Kur‘an-ı şerefli olan Cebrail a.s. vasıtası ile şerefli olan peygamberine ve onun şerefli olan ümmetine gönderdi. (envarul aşıkin 399)

Kadir gecesinde yeryüzüne meleklerin inmesine neden olan, daha önce onların bakara suresinin 30. ayetinde anlatılan durumdur.
Rabbin meleklere şöyle dedi;
-         Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.
Melekler şöyle dediler;
-         Yeryüzünde bozgunculuk edecek, kan dökecek birini mi yaratacaksın biz seni överek tesbih takdir ediyoruz.
Allah şöyle dedi;
-         Ben daha iyi bilirim siz bilmezsiniz.
İşte bu sebepten ötürü yüce Allah onlara söylediklerinin aksini açığa çıkarmak istedi. Müminlerin hallerini de onlara açıkladı. Anlatılan sebepten ötürü de onlar yeryüzüne inerler. Müslümanlara selam verirler, onların bağışlanmalarını dilerler. Daha önceki sözlerinden dolayı da özür dileyip, dua ederler. (dürretül vaizin 1165)

İbn-i Abbas yolu ile gelen bir rivayette, bu surenin geliş sebebi şöyledir;
Cebrail a.s.  peygamber Efendimiz’e Şem’un-el gazi adında birini anlatıp dedi ki;
-         O kâfirlerle 1000 ay savaştı. Onun silahı devenin çene kemiği idi. Başka silahı yoktu.
Her ne zaman bu çene kemiği ile kâfirlere vuracak olsaydı, sayısız kâfir öldürürdü.
Her ne zaman susayacak olsa devenin dişleri arasından tarlı su çıkardı. Ondan içerdi. Acıktığı zaman oradan et biterdi. Onu yerdi.
Onun hemen her günlük yiyeceği buydu, işi de savaşıp gazi olmaktı. Böylece ömrü 1000 ayı buldu.(83 yıl 4 ay)
Kâfirler onun elinden bizar oldular. Başa çıkamayacaklarını anlayınca onun kadınına başvurdular. O kadın kâfir bir kadındı. Kendisine şöyle dediler;
-         Eğer sen kocanı öldürecek olursan sana çokça mal vereceğiz. Kadın;
-         Ben onu öldüremem. Gücüm yetmez. Dedi.
Dediler ki;
-         Biz sana ip verelim, sen onun ellerini ayaklarını uyurken bağla. Bizde onu öldürelim.
Kadında Şem’un uykudayken, ellerini ayaklarını o iple sıkı sıkı bağladı. Şem’un uyandığı zaman sordu
-         Beni kim bağladı? Kadın;
-         Ben bağladım ki senin kuvvetini deneyeyim dedi.
Şem'un elini şöyle bir gerdi ipleri parça parça etti. Bundan sonra kâfirler zincir getirdiler. Kadını da onu zincirle bağladı. Şem’un uyandığı zaman sordu;
-beni kim bağladı? Kadın;
-ben bağladım ki senin kuvvetini deneyeyim dedi.
Şem’un elini şöyle bir gerdi. Zinciri parça parça etti. Sonra şem un şöyle dedi.
-         Ey kadınım! Ben Allah’ın veli kullarından biriyim. Dünyalık işlerden hiç biri beni alt edemez şu saçım müstesna. Ben ancak onunla bağlanabilirim. Şem unun uzunca saçı vardı. Kadın onun dediğini duydu. Şem un uyuduğu zaman kadın onun saç örgülerini kesti. Şem un’un saç örgüleri 8 bölüktü. Hepsini de kesti. O saç örgüleri o kadar uzundu ki salındığı zaman yere değerdi. Kadın o saç örgülerinin 4 bölüğü ile ellerini bağladı, 4 bölüğü ile de ayaklarını. Bu sırada şem un yine uykudaydı. Uyanınca sordu;
-         Beni kim bağladı? Kadın yine
-         Ben bağladım ki senin kuvvetini deneyeyim, dedi. Şem’un kollarını çok gerdi fakat saç tellerini koparmaya bir türlü gücü yetmedi. Bunun üzerine o kâfir olan kadın, kendi gibi kâfirlere durumu bildirdi. Onlarda gelip şem un’u mezbahalarına götürdüler. Orada bir direk vardı. Şem’un’u o direğe bağladılar. Önce kulaklarını kestiler, gözlerini oydular, dudaklarını kesip dilini kopardılar. Ellerini ayaklarını da parçalayıp vücudundan ayırdılar. Hepsi o yerde toplu halde idiler. Yüce Allah şem un’a vahiy yolu ile sordu;
-         Bunlara ne yapmamı istiyorsun? Şem’un dedi ki;
-         Bana öyle bir kuvvet vermeni istiyorum ki, bu yerin direğini yerinden oynatayım, burası onların üzerine çöksün.
 Yüce Allah ona istediği kuvveti verdi. Bundan sonra şem un 1000 ay Allah’a ibadet etti. Geceleri namaz kıldı. Gündüzleri oruç tuttu. Allah yolunda kılıç salladı. Ömrünü bu yolda tüketti.
  Rasülullahın ashabı bu haberi duyunca ağladılar. Şem’un’un durumunu arzuladılar dediler ki;
-         Ya Rasulallah! Şem’un’un sevabını biliyor musun? Peygamber efendimiz;
-         Bilemiyorum. Buyurunca peşinden Cenab-ı Hakk Cebrail a.s. vasıtası ile bu sureyi gönderdi ve buyurdu ki;
-         Ya Muhammed sana ümmetine kadir gecesini verdim. O gecede edilecek ibadet, Şem’un’un 1000 aylık ibadetinden fazilet itibarıyla daha ileridir.
Bazı rivayetlerde de Hz. Allah
-         Ya Muhammed! Kadir gecesinde kılınacak 2 rekât namaz senin için, ümmetin için, İsrailoğulları zamanında 100 ay düşmana kılıç çalmaktan daha hayırlıdır. (dürretül vaizin 1165-1167)

Peygamber Efendimiz bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur;
“Allah kadir gecesinde öyle bir rahmet indirdi ki, bütün müminlere isabet eder. Hem de yeryüzünün doğusundan batısına kadar nerede bir mümin varsa. O rahmetten bir bakiye (astan) kalır. Cebrail a.s. sorar;
-         Ya Rabbi o rahmeti ben bütün müminlere dağıttım. Onun artanı kaldı. Nasıl edeyim?
Yüce Allah şöyle buyurur;
-         O kalan rahmeti o gece doğan kâfirlerin çocuklarına harca. Cebrail a.s.‘da o kalan rahmeti o gece doğan kâfirlerin çocuklarına harcar.
Bu rahmet kalıntısı, onlara öyle bir özellik verir ki, kendilerini müminlerin bulunduğu ülkeye çeker. Orada ölürler.”(dürretül vaizin 1168)

Musa a.s. bir münacatında şöyle dedi;
-         Allah’ım sana yakınlık istiyorum.
Yüce Allah şöyle buyurdu;
-         Yakınlığım kadir gecesi ayık olanlaradır.
Musa a.s. devam etti;
-         Allah’ım rahmetini diliyorum.
Yüce Allah şöyle buyurdu;
-         Rahmetim çaresizlere merhametli olanlar içindir.
Musa a.s. devam etti;
-         Allah’ım sırat köprüsünden şimşek gibi geçip gitmek istiyorum.
 Yüce Allah şöyle buyurdu
-         Senin bu dediğin kadir gecesinde sadaka verenler içindir.
Musa a.s. devam etti;
-         Allah’ım cennet ağaçlarının gölgesinde oturmak onların yemişlerinden yemek istiyorum.
Yüce Allah şöyle buyurdu
-         Bu dediğin kadir gecesi tesbihini okuyanlar içindir.
Musa a.s. devam etti;
-         Allah’ım cehennem azabından kurtulmak istiyorum.
Yüce Allah şöyle buyurdu
-         Bu dediğin kadir gecesi sabahına kadar bağışlanmasını dileyenler içindir.
Musa a.s. devam etti;
-         Allah’ım rızanı istiyorum.
Yüce Allah şöyle buyurdu
-         Bu dediğin kadir gecesi 2 rekât namaz kılanlar içindir. (dürretül vaizin 1169)

Hadisi şerifte
“Kadir gecesinde sema kapıları açıktır. Hangi kul kadir gecesinde namaz kılarsa kıldığı namazın her tekbirinde Yüce Allah o kimse için cennette bir ağaç diker, bir atlı onun gölgesinde 100 sene at koştursa bitiremez.
Yine o gece her rekât için kendisine cennette bir ev ihsan edilir ki, yakuttan zebercetten inciden yapılmıştır.
Yine o gece kıldığı namazda okuduğu her ayet için cennette bir taç giydirilir.
Yine o gece kıldığı namazın her oturuşunda cennet derecelerinden bir derece kendisine verilir.
Yine o gece kıldığı namazın her selamında onun giymesi için cennet formalarından bir forma verilir.” (dürretül vaizin 1169)

  Yine başka bir hadisi şerifte;
“Kadir gecesi 4 sancak iner.
1-     Hamd sancağı
2-     Rahmet sancağı
3-     Mağfiret sancağı
4-     Keramet sancağı
Bu sancakların her biri ile 70.000 melek iner. Her sancağın üzerinde şu cümle yazılıdır: “la ilahe illallah Muhammedün Rasülullah.” Bir kimse kadir gecesi 3 kere kelime-i tevhidi okursa;
1.sinde Allah o kimseyi bağışlar.
2.sinde Allah o kimseyi cehennemden kurtarır.
3.sünde Allah o kimseyi cennete koyar.
Sonra; hamd sancağı; yerle gök arası bir yere dikilir.
Mağfiret sancağı; Peygamber Efendimiz’in kabrine dikilir.
Rahmet sancağı; kabenin damına dikilir.
Keramet sancağı; beyti makdisteki taş üzerine dikilir.
O meleklerin her biri Müslümanların kapısına gelir, onlara selam verir.”  (dürretül vaizin 1170)

Kadir gecesinde öngörülen tedbirler ilgililere teslim edilir. Şöyle ki;
Rahmet tutanağı ile azap tutanağı Cebrail a.s.’a verilir.
Bitkiler rızıklar tutanağı ise Mikail a.s.’a verilir.
Yağmurlar rüzgârlar tutanağı ise İsrafil a.s.’a verilir.
Canların alınması ecel durumu ile ilgili tutanak ise Azrail a.s.’a verilir.  (dürretül vaizin 1164)

Cenab-ı Hakk bazı şeyi bazı şey içinde gizlemiştir.
Cenab-ı Hakk ramazan geceleri arasında kadir gecesini gizlemiştir ki ger gecesi ihya edilsin diye.
Cuma günü içinde icabet saatini gizlemiştir ki her saati değerlendirmek mümkün olsun diye.
Orta namazı 5vakit namaz içinde gizlemiştir ki, 5 vakit namaz muhafaza edilsin diye.
İsmi azamı Kur’an-ı Kerim içinde gizlemiştir ki bütün Kur’an-ı Kerim ismi azam niyetiyle okunsun diye.
Rızasını taatlar içinde gizlemiştir ki her taat yapılsın diye.
Gazabını günahlar arasında gizlemiştir ki, her günahtan kaçınılsın diye.
Kıyametin ne zaman kopacağını gizlemiştir ki, daima ehli iman korksun hazır olsun diye. Eceli gizledi ki, mümin daima hazırlıklı olsun diye.
Evliyayı insanlar içinde gizledi ki, herkese saygı gösterilsin diye. (abdüllatif 522- envarul aşıkin 400)

Cenab-ı Hakk cümlemize bu geceyi hakkıyla ihya edebilmeyi nasip eylesin.

ORUÇ

ORUÇ


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ


Manası: ey iman edenler! Sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Umulur ki Allah’tan korkup günahlardan sakınırsınız. (bakara 183)

Cabir bin Abdullah’ın rivayet ettiği bir hadisi şerifte:
“ümmetime Cenab-ı Hakk 5 şey ihsan etti ki bunu benden önce hiçbir peygambere vermemiştir.
1-     Ramazan-ı şerifin ilk gecesi olunca Allah ümmetime rahmeti ile nazar eder. Cenab-ı Hakk kime rahmet nazarı ile bakarsa ebedi ona azap etmez.
2-      Oruçtan dolayı akşamüzeri ağızlarının kokusu indi ilahi de miski amberden daha güzeldir.
3-      Melekler her gün ve gecede onlar için istiğfar ederler.
4-     Allah Teala cennetine emredip ‘kullarım için hazırlanıp süslen, onların dünya meşakkatlerinden kurtulup benim yurduma ve ihsanıma istirahat için gelmeleri yaklaştı’ buyurur.
5-     Gecenin sonu olunca oruç tutanların hepsini bağışlar, mağfiret eder.” Eshabtan biri sordu; ‘o gece kadir gecesi midir?’ yani Cenab-ı Hakk kadir gecesi olduğu için mi oruç tutanları bağışlar. Efendimiz (sav) “hayır çalışanları görmüyor musun, onlar çalışıp işlerini bitirince kendilerine ücretleri tam olarak verilir.” Buyurdu. (tergib c2 sf 425 beyhakiden)

Oruç kitaplarda şöyle tarif edilmektedir:
Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle tan yerinin ağarmasından (imsak) itibaren güneşin batmasına kadar kendini yemekten içmekten ve nefsani arzulara uymaktan muhafaza etmektir.

Oruç, Müslüman, akıllı ve baliğ olan herkese farzdır. Orucun farzları üçtür.
1-     Niyet etmektir,
2-      Niyetin ilk ve son vaktini bilmek, niyet: bir önceki akşamdan başlayabilir. Niyetin son vakti ise imsak kesilmesinden itibaren orucu bozan hiç bir şey yapmamak şartıyla en son kaba kuşluğa kadar yani öğleden 45 dakika öncesine kadardır. (adak, nezir olan ve kefaret oruçlarında son vakit güneş doğmadan öncesine kadardır.)
3-     Tan yeri ağarmaktan itibaren (imsaktan) güneş batıncaya kadar yemek içemk ve cinsi münasebetten uzak durmaktır. Orucu bozan ve bozmayan haller, ilmihal kitaplarında bütün teferruatıyla anlatılmıştır. Bizde burada orucun fazileti, hikmeti ve dikkat edilmesi icap eden hususlar üzerinde durmak istiyoruz.

İslam’ın 5 şartından bir olan oruç ibadetinin diğer ibadetlerden ayrı halleri, ayrı güzellikleri ve faziletleri vardır. Namaz ve sair ibadetlerden gaflet eden birçok Müslüman’ın: ramazan- şerif gelince içlerindeki imanları coşmakla bir ay ile sınırlı olan bu ibadeti yerine getirerek kazandırdığı manevi kazançlarla belki de daire-i İslam da kalabilmektedirler.  İmanın bir alameti namaz olduğu gibi bir alameti de oruçtur.

Peygamber efendimiz: “oruç bir kalkandır, kul onunla cehennem ateşinden kurtulur.” Buyurmuşlardır. (tergip c2 sf 410)

Oruç hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır.Ondan evvel peygamber efendimiz her aydan 3 gün bir de aşure günü olmak üzere senede 37 gün oruç tutarlar idi. Ve yine en kolay oruçta bu ümmete farz kılınmıştır. Çünki daha önceki ümmetlerde sahur yoktu ve iftar belli bir vakit idi. Eğer uyuyakalsa yahut iftar vaktini kaçırsa ertesi günün orucunu o halde tutar tekrar bir şey yiyemezlerdi. halbuki biz akşam ezanından itibaren imsak kesilene kadar uyusak yahut uyumasakta istediğimiz kadar yiyebiliyoruz.

Yine peygamber efendimiz başka bir hadis-i şerifinde:
 “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak ramazan-ı şerif orucunu layıkıyla tutarsa geçmiş günahları af olunur.” Buyurmuşlardır. (tergıp 2/410)

Peygamber efendimiz Âişe validemize “devamlı cennetin kapısını çal” buyurunca hz Âişe “ne ile çalayım ya Rasülullah?” diye soruyor. Peygamber efendimiz “oruçla” diye cevap veriyorlar.

Oruç ibadetinin fazileti saymakla bitmez. Nefsi emmare açlık ve susuzlukla terbiye olunca kişide ruhani cihet ağır basar. Oruç gizli bir ibadettir. Herkes kendi dikkati sabrı ve ihlası derecesinde oruçtan mükafatlanır. Bu bakımdan Cenab-ı Hakk oruç ibadetine belli bir sevap takdir etmemiş ve “onun mükâfatını ancak ben veririm” buyurarak adeta açık bir senet vermektedir.

Orucun hem maddi hem de manevi faideleri vardır:
  1. yani maddi faidesi vücudun sağlamlaşmasıdır ki; peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde “oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız.” Buyurmuştur.
Peki vücut nasıl oruçla sıhhat bulur: bakın bunu birkaç misal ile izah edelim:
Mesela bir ağaç düşünün ki mevsimi geldiği zaman ehil kimseler tarafından budanır. Peki bu budama işi ağacın iyiliği için midir yoksa kötülüğü için mi? Elbette ki iyiliği içindir. Nasıl ki bir ağacın çoğalması için budanmaya ihtiyacı varsa, insanın da çalışması meyvesinin çoğalması için açlık ve susuzluk ile budanmaya ihtiyacı vardır.
Yine mesela: bir makine düşünün. Bunlar devamlı çalıştığı takdirde tahammül gücü az olur. İstenilen netice alınmaz. Bir müddet dinlendirilir, temizlenirse daha kuvvetli daha mükemmel çalışır. Öyle ise; bir makinenin, bir vasıtanın devamlı çalıştığı takdirde mukavemeti azalıyorsa, hz. Mevla’nın biz insanlar içine koyduğu mide makinasının da dinlenmeye ihtiyacı vardır. İşte Cenab-ı Hakk bir ay dinlenmeye davet ediyor ki, sıhhatimizin devamı ve kendisine daha iyi kulluk yapıp daha çok ibadet etmemiz için…

  1. yani manevi faidesi ise; nefsi kırmak şerrinden korunmak içindir. İftarda çok yememek lazımdır. Çünki biz orucu şeytanı mağlub etmek onu kahretmek için tutuyoruz. Eğer her istediğimizi yersek onun arzusu yerine gelmiş olur ki çekilen meşakkatin bir kıymeti kalmaz.

Cenab-ı Hakk, aklı halk etti ve ona:
-ben kimim? Buyurdu.
Akıl:
-         Halikımsın, ben ise aciz mahlûkum. Dedi
Hakk Teala
-         senden aziz şey yaratmadım, buyurdu.
nefsi yarattı ve ona;
-         ben kimim?  Buyurdu.
nefis:
-         ben benim sen sensin, deyip asi oldu.
Allah Teala onu yüz sene ateşte yaktı. Yine sual etti. Nefis yine aynı şeyi söyledi. Yüz sene soğukta bıraktı. Tekrar sual etti, nefis yine aynı şeyi söyledi. Yüz sene aç bıraktı, nefis ıslah olup Vahdaniyeti İlahiyi tasdik etti. Allah Teâlâ’da nefsin ıslahı için orucu farz kıldı.
Orucun farziyyetine bir sebepte, nefsin terbiyesiyle takvaya ulaşıp, melekiyyet sıfatıyla kemal bulmaktır. (abdüllatif 118)


Duanın kabul olunduğu üç vakit vardır:
1-     seher vakitleri  2- Cuma gününde gizli olan eşref vakti  3- iftar vaktidir.
Musa as turi sina’da Cenab-ı Hakk’a iltica edip
-         ya Rabbi! Bana kelimim buyurdun. Kelamını işittirdin. Benden daha üstün nimet ve devlete mazhar kıldığın bir kulun var mı? Deyince Cenab-ı Hakk
-         ya Musa! Seninle kelam ederken aramızda 70 bin perde var. Ahir zaman nebisi  habibim Muhammed Mustafa’nın ümmetleri ramazan-ı şerif orucu tutacaklar. İftar vakti olunca önlerinde nimetler hazır olduğu halde ben emir vermediğim (ezan okunmadığı) için onlara dokunmayacaklar. İşte o anda onlar ile aramda ki bu 70 bin perdeyi kaldıracağım yalnız üç tane bırakacağım. Onları da kladırırdım ya Musa! Ancak kullarım nuruma dayanamazlar diye kaldırmıyorum. İşte o esnada benden her ne isterlerse kabul edeceğim.

Cenba-ı Hakk ramazanı şerif ayında bire on mükafat ihsan eder. Yani her bir gün orucumuza on gün oruç sevabı bahşeder. Bu da toplamda 300 gün yapar. Eğer alettevali şevval ayından da 6 dün tutarsa 360 gün yapar 5 günde oruç tutmak haram olduğu için senenin tamamını oruclu gecirmiş mükafatı alır. 5 günde oruç tutmak haramdır. Ramazan bayramının 1, kurban bayramının 1-2-3-4. günleri oruç tutmak şeran haramdır. Böylelikle 360 gün oruç sevabı alır ve senenin tamamında oruç tutmuş gibi olur.

Oruç tutmayan kişiye Cenab-ı Hakk ahirette:
-         ey kulum! Seni yoktan var eden benim. Seni sağlam bir insan yarattım. Akıl baliğ olunca namazı orucu farz kıldım. Bunu peygamberlerle bildirdim. Kitaplar gönderdim, dedim ki; ey kulum ölünceye kadar rızık verdim seni besledim.11 ay ye iç, 12. ay gece sahur vaktinde kalk yine ye ama gündüzleri benim hatrım için yeme dedim. Sen benim bunca nimetlerime karşılık emrime uymayıp asi oldun. Gitmiş olduğun bir doktor, bir hastalığından dolayı, şeker ekmek yeme dedi. Sen onu senelerce dinledin, yemedin, benim senin indinde bir doktor kulum kadar değerim yok mu? Derse ne cevap vereceğiz.

Faziletinde sınır olmayan bu mübarek ibadeti en güzel şekilde yapabilmek için dikkat edilecek bazı hususlar vardır.
1-     Niyet. Orucu perhizden ayıran birinci husus onun ibadet kastıyla yapılmış olmasıdır. İbadetin karşılığı ise ancak hz. Allah’tan beklenir.
2-     Nefsini muhafaza etmektir. Oruç tutmaktan maksat nefse hâkimiyeti temin ve iyi ahlak, takva sahibi olmaktır. Oruçlu olan kimse için Rasülullah efendimiz:
biriniz oruçlu olarak sabahladığı zaman boş ve fuhşa (kötülüğe) ait söz konuşmasın. Cahilce bir harekette bulunmasın. Eğer bir kimse onunla sövüşmeye dövüşmeye kalkarsa ‘ben oruçluyum’ desin” buyuruyor. Oruçlu olan kimse ne lisanı ile (sövüşmek), ne de bedeni ile (dövüşmek gibi) hayrın gayrısında hiçbir şey ile meşgul olmamaya gayret göstermelidir.
3-     Sahur yemeği yemek. Sahur yemeği sünnettir. Peygamber efendimiz sahur hakkında:
sahur yemeği yiyiniz, çünki onda bereket vardır.” Buyurmuşlardır. Bir bardak su ile dahi olsa sahur etmek lazımdır. Çünki kişi sahur niyeti ile yatağında uyanıp sağından soluna döndüğü vakit yattığı yatak ona “ey kişi hz Allah seni cennet yatakları ile mükâfatlandırsın” diye dua eder. Kalkıp ayağına terliğini üzerine yeleğini giydiği vakit terlikler “ey kişi hz Allah sana cennet terlikleri giydirsin” yeleği “hz Allah seni cennet hulleleri ile giydirsin” diyerek dua ederler. Yüzünü yıkayıp abdest aldıgı zaman dökülen sular “hz Allah sana cennet suları ile yıkanmayı nasip etsin” sahur yemeği hazırladığı zaman o yiyecekler “hz Allah sana cennet yiyecekleri nasip etsin” ve iki rekât namaz kıldığı zaman içinde bulunduğu ev “ey kişi hz Allah sana cennet köşkleri nasip etsin” diye dua eder. Bunlar hadisi şerif ile de sabittir.
4-     İftarda acele etmek. Bu hususta peygamber efendimiz:
iftarda acele ediniz. İnsanlar iftarda acele ettikleri müddetce hayırda daim olurlar.” Buyurmuştur. (buhari 2/242)

Sohbete Başlamadan Önce Okunacak Dua

Sohbete Başlamadan Önce Okunacak Dua

Sohbete başlamadan önce okunacak dua:

Eûzü billahissemî-ıl alimi mineşşeydanirracîm. Rabbî eûzü bike min hemezatişşeyatîn. Ve eûzü bike rabbi ey yahzurûn

Bismillahirrahmanirrahim kul eûzü birabbin nas… (nas sûresi sonuna kadar okunur.)

Bismillahirrahmanirrahim İnnallahe ve melâ-iketehü yüsallüne alennebî , yaa eyyühellezine âmenü! Sallü aleyhi ve sellimü teslima. (ayeti kerime)

Sallü alâ rasulina Muhammed (salavatı şerife okunur sessizce)


Sallü alâ şefÎ-ı zünübina Muhammed (salavatı şerife okunur sessizce)

Sallü alâ tabîbi kulûbina Muhammed (salavatı şerife okunur sessizce)

Ol menbeî bağı belağat, ol mahzeni fazlı saadet, ol andelîibi gülizârı fesahat Muhammed Mustafa ra salavat;

Allahümme salli alâ seyyidina muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed.
Bismillahirrahmanirrahim elhamdülillahi rabbil âlemin (Fatiha sûresi sonuna kadar okunur.) … âmin âmine ya müîn.

Bismillahirrahmanirrahim …..(sohbete mevzu olan ayet-i kerime okunabilir) sadekallahül-azîm. Ve belleğana rasûlühül kerim ve nahnü alâ maa kâle Hâlikuna ve razikunâ ve mevlanâ mineşşakirineşşahidine bi kalbin selim..

Türkçe Hatim Duası

Türkçe Hatim Duası


  
Âmin!
Elhamdü lillahi rabbil âlemin. Essalatü vesselamü ala seyyidina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmeîn. Vagfü anna vağfirlena verhamna ente Mevlana fensurna alel kavmil kâfirin.

Ey vücüdu ile kaim, sıfatı ile zahir, esrarı ile mevcud olan Allah’ım. Bizleri âlemi ervahta “elestü birabbiküm” hıtabına muhatap tutarak Müslüman olarak yarattın. Bizlere ihsan ettiğin bu büyük lütfundan son nefes dâhil ayırma ya Rabbi!

Ya Rabbi! Mülk senin saltanat senin istediğine verir istediğinden alırsın. Sana iman ettik ‘amentü billâh’ sana hamd ederiz ‘elhamdülillah’ peygamberimizdir ‘Muhammed Mustafa rasulullah.’

Ya Rabbi! Günahkâr ellerimizi açtık, huzuruna geldik. Sen hâkimlerin hâkimisin. Kapına gelen kulunu boş çevirmezsin. İşte bizde buna dayanarak “inneke fe ala hulukîn azim” hutbesinin sahibi, iki cihan serveri peygamber efendimiz hürmetine, Kur’an-ı Kerimde geçipte ehline malum olan
İsm-i Azam hurmetine, zahidler şehitler yüzü suyu hurmetine bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz günahlarımıza tevbe ettik, tevbelerimizi kabul eyle. Rahmet deryanın içinde affı mağfiret eyle!

Ya Rabbi! Kıldığımız namazları, tuttuğumuz oruçları, verdiğimiz sadakaları velhasıl bütün ibadetlerimizi “fe tekabbelüha rabbüha bikabûlin” ayeti kerimesinin sırrına mazhar eyle ya Rabbi!

Ya Rabbi! Şu meclisi maneviyyede meal hata velkusur okunan Kur’an-ı azimüşşan’dan, getirilen salatü selamlardan, yapılan hayrü hasenattan hasıl olan ecir ve sevab-ı evvelen bizzat hulesa-i kâinat, hakkında “levlake levlak, lema halaktül eflak” ve şanında “ve ma erselnake illa rahmeten lil alemin” buyrulan ve halen medine’nin nurlu bucağında yatan, her an milyonlarca ismi anılan, kimseye nasip olmayıpta bizlere ümmet olmak nasip olan, derdimizin dermanı, başımızın tacı, gönlümüzün ilacı, iki cihan güneşi, bundan 1400 küsür sene evvel Hira’da tek başına “La İlahe İllallah” dagvasını yaymak sureti ile cihanı kaplamış olan zulmet perdesini parçalayarak beşeriyyeti zulmetten nura gark eden, insanlık aleminin reisi, kainatın efendisi, insü cinnin nebisi, Allahü teala’nın sevgilisi, Makam-ı Mahmudun sahibi, eşrefül Kainat – kainatın en şereflisi ve sahibül mucizat olan peygamber efendimiz hz. Muhammed Mustafa’nın mübarek ruhlarına acizhane, zelilhane, fakirhane fakat halishane olarak hediye eyledik vasıl eyle Ya Rabbi!

Ya Rabbi! Yine hâsıl olan sevabı peygamberlerin evveli Hz. Âdem sefihullah ve ahiri bizim peygamberimiz iki cihan serveri Muhammed Mustafa (sav) bu ikisi ve bu ikisi arasında her ne kadar peygamber gelip geçti ise cümlesinin ruhu makamına hediye eyledik vasıl eyle ya Rabbi!

Yine hâsıl olan sevabı; Medine’den İstanbul’a teşrif eden Eba Eyyüb-el Ensari hz. Ve İstanbul’u küffar elinden kurtaran ve tarihimizin sayfalarını altın yazılar ile süsleyen, hepimizin kıyamette şefaatcisi olan İstanbul’un fatihi Fatih Sultan Mehmet Han Hz. Ve diğer kıymetdâr ecdadımızın ruhlarına da hediye eyledik vasıl eyle Ya Rabbi!

 Yine hâsıl olan sevabı; Eshab-ı Kiram, Eshab-ı Güzin, Ensar-ı Muhacirin, Ezvac-ı Tahiratın, tabiîn ve tebe-ı tabiîninde ruhlarına hediye eyledik vasıl eyle ya Rabbi!

Yine hâsıl olan sevabı, Havva anamıza ve bu ana kadar gelmiş geçmiş bütün annelerin ruhlarına hediye eyledik vasıl eyle Ya Rabbi!

Asılları kesilmiş, nesilleri tükenmiş, ruhuna bir Fatiha okuyacak kimsesi kalmamış veyahut kalıpta dünya zevkine dalmış, yokmu bana da bir Fatiha diye inim inim inleyenlerinde ruhlarına hediye eyledik vasıl eyle ya Rabbi!

Hâsıl olan sevabı, ev sahibi kardeşimizin ve buraya toplanmış olan cemaati müsliminin annesinden babasından akraba-i taallükatından ölmüşleri var ise onlarında ruhu makamlarına hediye eyledik vasıl eyle Ya Rabbi!

Okunan kelamüllah’ın nuru ile kabirlerini pür nur, makamlarını cennet, derecelerini yüksek eyle. Taksiratlarını af edip seyyiatlarını hasenata tebdil eyle. Hasbelbeşer kabir azabına dücar olan var ise azaplarını kaldırıver ya Rabbi!

Ya Rabbi! Bizleri sana layık kul, habibine layık ümmet, anne ve babalarımıza hayırlı evlat eyle!

Ya Rabbi! Bizlere habibinin ahlakından, hz. Ebu Bekir efendimizin cömertliğinden, Hz. Ömer efendimizin adaletinden, Hz. Osman efendimizin hayâsından, Hz. Ali efendimizin bahadırlığından, Eyüp as’ın sabrından, İbrahim as’ın bereketinden, Yusuf as’ın güzelliğinden, İsmail as’ın itaatinden ihsan eyle!

Bizlere Haticetül Kübra validemizin zevcelik, Fatıma validemizin kerimelik, Aişe validemizin haya asaletini ihsan eyle!

Bizleri dünyada peygamber efendimize ziyaretci, ahrette peygamber efendimizi bizlere şefaatci, cennetü alada peygamber efendimize, eshab-ı kiram, eshab-ı Güzin, eshab-ı kehf, ezvac-ı tahirat’a, Fatımatüz-Zehra validemize, Hasan ve Hüseyin efendilerimize komşu olmayı cümlemize nasip eyle!

Bizleri dünyada vatansız, kabirde kefensiz, ahrette imansız bırakma!

Yeni doğan bebeklerimize hayırlı uzun ömürler, askere gidenlere hayırlı teskereler, evlenenlere huzurlu seneler, ölüm döşeğinde can çekişenlere ruhlarını kolay vermeyi nasip eyle!

Namaz kılmayan Mü’min kardeşlerimize namaz sevgisi, oruç tutmayanlara oruç muhabbeti, tesettürü olmayanlara tesettür, hayâsı olmayanlara hayâ, sabrı olmayanlara sabır ziyadeliği ihsan eyle!

Ya Rabbi! Bütün geçmişlerimize rahmet, geleceklerimize selamet, cümlemize iyi akıbetler ihsan eyle!

Dinimizi, imanımızı, ordumuzu, yurdumuzu her türlü düşman şerrinden muhafaza eyle!

Ya Rabbi! Fakirlik gelmeden zenginliğin, hastalık gelmeden sıhhatin ve ihtiyarlık gelmeden gençliğin kıymetini anlamayı nasip eyle!

Kur’an-ı Kerim’in okunduğu yerleri şer ehlinin kötülüklerinden muhafaza eyle!
Ev sahibi kardeşimiz her ne niyet ile okuttu ise, niyetini halis, dualarını kabul, mekânlarını huzur, makamlarını cennet, derecelerini yüksek eyle! Taksiratını af edip seyyiatını hasenata tebdil eyle!

Bu gün buraya toplandığımız gibi yarın mahşer gününde peygamber efendimizin ‘liva-ül hamd’ sancağı altında toplanabilmeyi cümlemize nasip eyle!

Ya Rabbel Âlemin! Bizler dua etmesini bilmiyoruz. Dualarımızı peygamber efendimizin yapmış olduğu dualar hürmetine, Kâbe’de “lebbeyk allahümme lebbeyk” diyen hacılar hürmetine, mübarek gün ve geceler hürmetine kabul eyle!

Sübhane rabbike rabbil ızzeti amma yesıfün. Veselamün alel mürselin. Velhamdü lillahi rabbil âlemin! 

Hatim Duası

 257
  ÜÇÜNcÜ BÖLÜM
ç) Zifafa giren kimsenin yapacağı dua: Sahabeden İbn Abbas (r.a.)’ın rivayetine göre; Pey- gamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz eşine yaklaşmak istediğinde şöyle dua etsin: اَنَتْقَزَا رَ مَانَطْيَّ الشِبِّنَجَ  وَانَطْيَّا الشَنْبِّنَ جَّمُهّٰللَ اِّٰ اللِمْسِب okunuşu: “Bismillâh! Allâhümme cennibneş-şeytâne ve cennibiş-şeytâne mâ razektenâ.” Anlamı: “Allah’ın adıyla! Allah’ım! Şeytanı bizden ve bize nasip edeceğin çocuktan uzaklaştır.” (Buhârî, Nikâh, 66; Ebû Da- vud, Nikâh, 46; Tirmizî, Nikâh, 8; İbn Mâce, Nikâh, 27)
 HATİM DUASI Yüce Allah’ın son kelâmı olan Kur’ân-ı Kerim’i oku- mak, ecir ve sevabı en yüksek olan bir ibadettir. Hatta selef âlimlerinin ifadelerine göre ibadetler içerisinde hiç birisi Kur’ân okumaya denk değildir. Nitekim ayette de, Kur’ân okumanın asla zarar etmeyecek bir kazanç olduğu belirtilmiştir: “Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, nama- zı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.” (Fâtır, 35/29) Bir başka ayette ise mü’minler, gece hayatlarını Kur’ân ile meşgul olarak geçirdikleri için övülürler: “Onların (Ki- tap ehlinin) hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerin- de ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın ayetlerini okuyan bir topluluk da vardır.” (Âl-i İmrân, 3/113)
 258
  DUALAR
Kur’ân okumanın, Müslümanların asla vazgeçemeye- ceği bir görev olması gerektiğini beyan eden Peygamberi- miz (s.a.s.), şu güzel benzetmeyle bizleri Kur’ân okumaya teşvik etmiştir:  “Kur’ân okuyan mü’min, kokusu ve tadı gü- zel olan turunç gibidir. Kur’ân okumayan mü’min, tadı gü- zel ve fakat kokusu olmayan hurma gibidir. Kur’ân okuyan münafık, kokusu güzel fakat tadı acı olan fesleğen otu gibidir. Kur’ân okumayan münafık ise, kokusu olmayan acı yaban ke- leği gibidir.” (Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 36, Tevhid, 57) Kur’ân-ı Kerim’in hatmedilmesi ve sonrasında yapıla- cak uygulamayı belirten bir hadiste, İbn Abbas (r.a.)’dan rivayete göre, bir adam Peygamberimiz (s.a.s.)’e, “Allah’ın en çok sevdiği amel hangisidir” diye sordu. O da; “Konup göçen- dir” dedi. O kişi; “Konup göçen kimdir” diye sorunca, Pey- gamberimiz (s.a.s.); “Kur’ân’ı başından sonuna kadar oku- yan, bitirince hemen tekrar başlayandır, dedi” (Tirmizî, Kıraat, 4) Bu hadisin müjdesine nail olmak ümidiyle Müslü- manlar son sûreyi (Nâs sûresi) okuduktan sonra Fâtiha ile Bakara sûresinin başından ilk beş ayeti okumaktadırlar ki, halk arasında bu uygulama oldukça yaygın bir hâle gelmiş- tir. Bu uygulamanın dayanağını teşkil eden yukarıdaki ha- dis ile sahabe ve tabiinden nakledilen birçok rivayete göre, Kur’ân’ın hatminden sonra dua etmek sünnettir. Kuvvetli derecede müstahab olduğu da söylenmiştir. (bk. Nevevî, el-Ezkâr, s.136) Hatim bittikten sonra, duanın kabul olma şartlarına da riayet ederek, hatim duasına şu cümlelerle başlamak uy- gun görülmüştür:
 259
  ÜÇÜNcÜ BÖLÜM
 َن۪ديِاهَّ الشَنِ مَكِالٰى ذَلَ عُنْحَنَ وُم۪ريَكْ ﺍل ُهُولُسَ رَغَّلَبَ وُم۪ظيَعْ ﺍلُ َّ ﺍلل َقَدَص َن۪ديِاهَّ الشَعَا مَنْبُتْاكَ فَولُسَّا الرَنْعَبَّاتَ وَتْلَزْنَا أَمِا بَّنَا آمَنَّبَر okunuşu: “Sadeka’llâhül-‘azîmü ve belleğa Rasû- lühül-kerîm. Ve nahnü ‘alâ zâlike mineş-şâhidîn. Rabbenâ âmennâ bimâ enzelte vet-teba’ner-Rasûle fektübnâ me’aş-şâhidîn.” Anlamı: “Yüce olan Allah şüphesiz doğru söylemiştir. Onu Peygamberimiz (s.a.s.) bize ulaştırmıştır. Biz de bu duruma şahit olanlardanız. Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk. Artık bizi şahidlerle beraber yaz.” (Âl-i İmrân, 3/53) Ya da kısaca: ِابَّهَوْى الَلْعَْ الِّيِلَعْ الَىِّبَ رَانَحْبُس okunuşu: “Sübhâne Rabbiyel-‘aliyyil-â’lel-veh-hâb.” Anlamı: “Yüce, ulu ve lütufkâr olan Rabbimi tesbih ede- rim” dedikten sonra duaya başlanır. Yukarıdaki kısa hatim duasından başka, bir örnek ola- rak aşağıda yer alan Arapça hatim duası veya Türkçesi de okunabilir:  َ ۪ مينِالَّي الظَلَ عَّلِ اَانَوْدُعَلَ وَين۪قَّتُمْلِ لُةَبِاقَعْالَ وَ ۪مينَالَعْ الِّبَ رِِّٰ للُدْمَحْلَا َ ۪ عينَمْجَ اِهِبْحَصَ وِهِلٰاَ وٍدَّمَحُا مَنِولُسَي رٰلَ عُمَلاَّالسَ وُةَلاَّالصَو ُم۪ليَعْ الُع۪ميَّ السَتْنَ اَكَّنِا اَّنِ مْلَّبَقَا تَنَّبَر
 260
  DUALAR
ُم۪حيَّ الرُابَّوَّ التَتْنَ اَكَّنِا اَنَلْوَا مَا يَنْيْلَ عْبُتَو ِم۪ظيَعْ الِنَاْرُقْ الِةَكََبِ بٍم۪قيَتْسُ مٍق۪ريَي طَلِاَ وِّقَحْ الَليِا اَنْقِّفَوَا وَنِدْاهَو َ ۪ مينَالَعْلِ لًةَمْحَ رُهَتْلَسْرَ اْنَ مِةَمْرُحِبَو ُم۪حيَا رَا يَّنَ عُفْاعَ وُم۪ريَا كَا يَّنَ عُفْاعَو َ ۪ مينَرْكَْ الَمَرْكَا اَ يَكِمَرَكَ وَكِلْضَفِا بَنَوبُنُا ذَنَلْرِفْاغَو ِةَافَرَشِا بَنْفِّرَشَ وِنَاْرُقْ الِةَامَرَكِا بَنْمِرْكَاَ وِنَاْرُقْ الِةَن۪زيِا بَّنِّيَ زَّمُهّٰللَا ا َنِافَعَ وِنَاْرُقْ الِةَاعَفَشِ بَةَّنَجْا الَنْلِخْدَاَ وِنَاْرُقْ الِةَعْلِخِا بَنْسِبْلَاَ وِنَاْرُقْال ِةَّمُ اَعِ۪ميَ جْمَحْارَ وِنَاْرُقْ الِةَمْرُحِ بِةَرِخَْ الِابَذَعَا وَيْنُّ الدِءَلاَ بِّلُ كْنِم ُانَمْحَارَ يُم۪حيَارَ يٍدَّمَحُم ِةَامَيِقْي الِفَا وًسِونُ مِْ بَقْي الِفَا وًن۪ريَا قَيْنُّي الدِا فَنَ لَنَاْرُقْ الِلَعْ اجَّمُهّٰللَا ا ًابَجِحًَا وْ تِ سِارَّ النَنِمَا وًق۪فيَ رِةَّنَجْ الَليِاَا وًورُ نِاطَرِّي الصَلَعَا وًع۪فيَش َكِلْضَفِا بًامَمِاَ وًلا۪ليَا دَهِّلُ كِاتَْ يَخْي الَلِاَو ُم۪ريَاكَ يَكِمَرَكَ وَكِودُجَ و ْعَفْارَ وِنَاْرُقْ الِةَامَرَكِ بِا نَيّ۪ النَنِا مَنِّجَنَ وِنَاْرُقْ الِةَايَدِهِا بَنِدْ اهَّمُهّٰللَا ِ لْضَفْا الَاذَ  يِ نَاْرُقْ الِةَوَلاِتِا بَنِتٰاِّيَا سَّنَعْرِّفَكَ وِنَاْرُقْ الِةَيلِضَفِا بَنِاتَجَرَد ِانَسْحِْالَو ْ ضِّيَبَا وَنَونُيُ د ِضْاقَا وَانَضْرَ م ِ فْاشَا وَنَوبُيُ عُْتْاسَا وَنَوبُلُ قْرِّهَ طَّمُهّٰللَا ا  َنَن۪ ديْحِلْصَاَا وَنِاتَهُّمُ اْرِفْاغَا وَنَائَبٰ اْمَحْارَا وَنِاتَجَرَ دْعَفْارَا وَنَوهُجُو ْنِا مَنَدَلاِبَا وَنَالَوْمَاَا وَنَلْهَ اْظَفْاحَا وَنِائَدْعَ اَلْمَ شْتِّتَشَا وَانَيْنُدَو ِمْوَقْي الَلَا عَنْرُصْانَا وَنَامَدْقَ اْتِّبَثَا وَيَلاَبْالَ و ِاضَرْمَْالَ وِاتَفْٰ الِع۪ميَج
 261
  ÜÇÜNcÜ BÖLÜM
ِم۪ظيَعْ الِنَاْرُقْ  الِةَمْرُحِ  بَن۪ريِافَكْال ي َّلَ صٍدَّمَحُا مَنِدِّيَ سِوحُي رَلِ اُاهَنْوَلَاتَ مَورُنَ وُاهَنْئَرَا قَ مَابَوَ ثْغِّلَ بَّمُهّٰللَا َمَّلَسَ وِهْيَلَي عَالَعَ  تُّٰالل ِّٰ اللُاتَوَلَ  صَين۪لَسْرُمْالَ وِاءَيِبْنَْ الَنِ مِهِانَوْخِ اِيع۪مَ جِاحَوْرَي اَلِاَ و َين۪عَمْجَ اْمِهْيَلَ عُهُمَلاَسَو ِهِاتَّيِّرُ ذِيع۪مَجَ وِهِاعَبْتَاَ وِهِابَحْصَاَ وِهِاجَوْزَاَ وِهِدَ لْوَاَ وِهِلٰ اِاحَوْرَي اَلِاَو َين۪عَمْجَ اْمِهْيَلَي عَالَعَ تِّٰ اللُانَوْضِر ا َنِائَبِرْقَاَا وَنِدَ لْوَاَا وَنِاتَوَخَاَا وَنِانَوْخِاَا وَنِاتَهَّمُاَا وَنِائَبٰ اِاحَوْرَي اَلِاَو ِع۪ميَجِلَا وَنْيَلَ عٌّقَ حُهَ لَانَ كْنَمِلَا وَنِذ۪اتيَسَاَا وَنِائَقِدْصَاَا وَنِائَّبِحَاَو ِاتَمِلْسُمْالَ وَ ۪مينِلْسُمْالَ وِاتَنِمْؤُمْالَ وَ ۪نينِمْؤُمْال ِاتَوْمَْالَ وْمُهْنِ مِاءَيْحَْ لَ ا ِاتَوَعَّ الدَب۪جيُا مَيَ وِاتَاجَحْ الَيِاضَاقَي َ ۪ مينِاحَّ الرَمَحْرَااَ يَكِتَمْحَرِا بَنَائَعُ دْبِجَتْسِ ا ُدْمَحْالَ وَۚين۪لَسْرُمْى الَلَ عٌمَلاَسَ  وَۚونُفِصَا يَّمَ عِةَّزِعْ الِّبَ رَكِّبَ رَانَحْبُس َين۪مَالَعْ الِّبَ رِِّٰ لل okunuşu: “Elhamdü lillâhi Rabbil-‘âlemîn. Vel-‘âkibetü lil-müttekîn. Velâ ‘udvâne illâ ‘alez-zalimîn. Ves-salâtü ves-selâmü ‘alâ Rasûlinâ Muhammedin ve ‘âlihî ve sahbihî ecme’în.
 262
  DUALAR
Rabbenâ takabbel minnâ inneke entes-semî’u’l-‘alîm.  Ve tüb ‘aleynâ yâ Mevlânâ inneke entet-tevvâbür- Rahîm.  Vehdinâ ve veffiknâ ilel-hakkı ve ilâ tarîkın müs-tekîm. Bi beraketi’l-Kur’ânil-‘azîm. Ve bi hürmeti men erseltehû rahmeten lil-‘âlemîn. Va’fü ‘annâ yâ Kerîm. Va’fü ‘annâ yâ Rahîm. Vağfir lenâ zünûbenâ bi fadlike ve keramike yâ ekramel- ekramîn. Allâhümme zeyyinnâ bi zînetil-Kur’ân. Ve ekrimnâ bi kerâmetil-Kur’ân. Ve şerrifnâ bi şerâfetil-Kur’ân. Ve elbisnâ bi hil’atil-Kur’ân. Ve edhilnel-cennete bi şefâatil-Kur’ân. Ve ‘âfinâ min külli belâid-dünyâ ve ‘azâbil-âhirati bi hurmetil-Kur’ân. Verham cemî’a ümmet-i Muhammedin yâ Rahîmü yâ Rahmân. Allâhüme’c’alil-Kur’âne lenâ fid-dünyâ karînâ. Ve fi’l-kabri mûnisâ. Ve fil-kıyâmeti şefî’ân ve ‘ales-sırâti nûrâ.
 263
  ÜÇÜNcÜ BÖLÜM
Ve ilel-cenneti rafîkâ. Ve minen-nâri sitran ve hicâbâ. Ve ilel-hayrâti küllihâ delîlen ve imâmâ. Bi fadlike ve cûdike ve keramike yâ Kerîm. Allâhümmehdinâ bi hidayetil-Kur’ân. Ve neccinâ minen-nîrâni bi kerâmetil-Kur’ân. Verfa’ deracâtinâ bi fadîleti’l-Kur’ân. Ve keffir ‘annâ seyyiâtinâ bi tilâvetil-Kur’âni yâ zel- fadli vel-ihsân. Allâhümme tahhir kulûbenâ vestur ‘uyûbenâ. Veşfi merdânâ vekdi duyûnenâ ve beyyid vücû-henâ verfa’ deracâtinâ. Verham âbâenâ veğfir ümmehâtinâ. Ve eslih dînenâ ve dünyânâ ve şettit şemle a’dâinâ. Vehfaz ehlenâ ve emvâlenâ ve bilâdenâ min cemî’ıl-âfâti vel-emrâdi vel-belâyâ. Ve sebbit akdâmenâ, vensurnâ ‘alel-kavmil-kâfirîn. Bi hurmetil-Kur’ânil-‘azîm. Allâhümme belliğ sevâbe mâ kara’nâhü. Ve nûra mâ televnâhü ilâ rûhi seyyidinâ Muham- medin sallâllahü te’âlâ ‘aleyhi ve sellem. Ve ilâ ervâhi cemî’ı i hvânihî minel-enbiyâi vel- murselîn. Salevâtullâhi ve selâmühû ‘aleyhim ecma’în.
 264
  DUALAR
Ve ilâ ervâhi âlihî ve evlâdihî ve ezvâcihî ve ashâbihî ve etbâ’ıhî ve cemî’ı zürriyyâtihî rıdvânullâhi te’âlâ ‘aleyhim ecma’în.  Ve ilâ ervâhi âbâinâ ve ümmehâtinâ ve ihvâninâ ve ehavâtinâ ve evlâdinâ ve akribâinâ ve ehibbâinâ ve asdikâinâ ve esâtîzinâ ve limen kâne lehû hakkun ‘aleynâ ve li cemî’ıl-mü’minîne vel-mü’minâti vel-müslimîne vel- müslimâti, el-ahyâi minhüm vel-emvâti. Yâ kâdiyel-hâcâti! Ve yâ mücîbed-de’avâti! İstecib du’âenâ bi rahmetike yâ erhamer-râhimîn. Sübhâne Rabbike Rabbil-‘ızzeti ‘ammâ yasıfûn. Ve selâmün ‘alel-mürselîn. Vel-hamdülillâhi Rabbil-‘âle- mîn. el-Fatiha Anlamı: “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. İyi sonuç müttakilerindir. Düşmanlık ancak zalimler içindir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’e, onun bütün ehl-i beytine ve ashâbına salât ve selâm olsun. Ey Rabbimiz! Bizden ibadetlerimizi kabul buyur! Şüp- hesiz ki sen her şeyi işiten ve her şeyi bilensin. Ey Mevlamız! Bizim tövbelerimizi kabul eyle! Şüphesiz ki sen tövbeleri çok çok kabul eden ve merhametli olansın. Bize hidayet ver! Hak yola ve sırat-ı müstakime ulaşmayı bizi muvaffak eyle! Yüce Kur’ân’ın hürmetine, âlemlere rah- met olarak gönderdiğin Peygamber hürmetine.
 265
  ÜÇÜNcÜ BÖLÜM
Bizi bağışla. Ey Rahim olan Allah! Bizi bağışla. Ey ik- ram edenlerin en keremlisi olan Allah! Lütfunla ve ihsanınla bizim günahlarımızı bağışla. Allah’ım! Bizi Kur’ân süsü ile süsle. Kur’ân ile bize lüt- fet! Kur’ân ile bizi şereflendir. Kur’ân elbisesini bize giydir. Kur’ân hürmetine bizi cennetine koy. Kur’ân hürmetine dün- yadaki belalardan ve ahiret azabından bizi koru. Ey Rahim, Ey Rahman! Ümmet-i Muhammed’in tamamına merhamet et. Allah’ım! Kur’ân’ı bize dünyada yoldaş eyle. O’nu bize ka- birde dost eyle. Kıyamet günü onu bize şefaatçi kıl, sırat köp- rüsü üzerinde onu bize nur eyle. Cennette onu bize yoldaş eyle. Cehennem ateşine karşı onu bize perde ve engel kıl. İhsanın, cömertliğin ve keremin ile tüm hayırlı yollar için onu bize ön- der kıl. Kur’ân hidayeti ile bizi hidayete eriştir. Kur’ân’ın hür- metine bizi ateşten koru. Kur’ân hürmetine bizim derecemizi yükselt. Okunan Kur’ân hürmetine günahlarımızı bağışla. Ey lütuf ve ihsan sahibi! Allah’ım! Kalplerimizi temizle. Kusurlarımızı ört. Has- talarımıza şifa ver. Borçlarımızı ödemeye yardım et. Yüzü- müzü aydınlat. Derecemizi yükselt. Babalarımıza merha- met et. Annelerimizi bağışla. Din ve dünya işlerimizi ıslâh et. Düşmanlarımızın bize saldırısını bertaraf eyle. Ailemizi, mallarımızı, memleketimizi her türlü afetlerden, hastalıklar- dan ve belalardan koru. Ayaklarımızı sabit eyle, kâfir toplum- lara karşı bize yardım et. Yüce Kur’ân hürmetine.
 266
  DUALAR
Allah’ım! Okuduğumuz ve tilavet ettiğimiz Kur’ân’ın sevabını ve nurunu Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in ruhuna ulaştır. Ve onun kardeşleri olan tüm peygamberlerin (a.s.) ruhlarına ulaştır. Ve Peygamberimiz s.a.s.)’in ehlinin, çocuklarının, hanımlarının, ashabının, tabiinin ve bütün zürriyetinin ruhlarına ulaştır. Hayatta olan veya vefat etmiş olan babalarımızın, an- nelerimizin, kardeşlerimizin, evladımızın, akrabalarımızın, sevdiklerimizin, dostlarımızın, hocalarımızın, üzerimizde hakkı olan herkesin ve Müslüman olan bütün kadın ve erke- ğin ruhlarına ulaştır. Ey ihtiyaçları gideren Allah! Ey dualara icabet eden Al- lah! Ey merhametlilerin en merhametlisi! Dualarımızı kabul et. Tüm peygamberlere salât ve selâm olsun. Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir. Peygamberlere selam olsun. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.” Fâtiha, de- nir ve Kur’ân’ın birinci sûresi (Fâtiha) okunur.

7 Temmuz 2013 Pazar

Ramazan Ayı ve Oruç - Orucun vakti

 Orucun vakti:

'... Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için sonra geceye kadar orucu tamamlayın...' (Bakara, 2/187).

Fecir iki türlüdür;

Fecr-i Kâzib: Bu fecirde sabah namazının vakti girmiş olmaz. Oruç tutacak olan bir kimsenin bu vakitte yemek yemesi haram değildir. Bu fecrin alâmeti; ufukta dimdik duran, kurt kuyruğu şeklindeki uzun bir aydınlıktır.

Fecr-i Sâdık: Sabah namazı vakti girmiş olur. Bundan sonra yemek yenmez. Fecr-i sâdık, ufuk boyunca dağların ve tepelerin üzerindeki yaygın bir beyazlıktır.

İftar vakti ise; doğu tarafından karanlığın başladığı, batı tarafından da gündüz sona erip güneşin yuvarlaklığını yitirdiği vakittir. Zira; Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem, 'Gece buradan yayılmaya başlar, gündüz buradan sona erer ve güneş de batarsa oruçlu iftarı açar' buyurmuştur.[37] Bu, güneşin tümüyle batması demektir, aydınlığı kalsa bile hüküm aynıdır.

Ramazan Ayı ve Oruç - Sahur

 Sahur:
Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem, 'Bizimle ehli Kitabın orucu arasındaki fark Sahur yemeğidir'[39] ve 'Bereket üç şeydedir. Cemâat, tirid ve sahur' buyurmuştur.[40]

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in bereket olarak nitelendirdiği sahuru terketmek sünnete aykırıdır. Çünkü sahur yemeği sünnete uymaktır. İnsanlar için oruçta elbette güçlük vardır. Ancak sahur, hadiste buyrulduğu gibi bereketlidir. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem; 'Haydi bereketli gıdaya'  sözüyle buna işaret etmiştir.[41]

Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem, 'Sahur bereket yemeğidir, biriniz bir şey bulamayıp bir yudum su içse bile onu terketmeyiniz. Çünkü Allah ve Melekleri sahur yemeği yiyenlere duâ ve mağfiret eder'[42] ve 'Mü'minin sahur yemeğinin en bereketlisi ve makbul olanı hurmadır' buyurmuştur. Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem'in sünneti, sahuru fecre kadar uzatmaktı.