22 Mayıs 2011 Pazar

Efendi Hazretlerinin Tasavvufi Yönü

Efendi Hazretlerinin Tasavvufi Yönü
Mahmud Efendi henüz çocukken sufi-meşreb bir hayat yaşamakta idi. Erken yaşlarda yaşadığı bu manevi hayatı disiplinize
 edebilmek için bir mürşid arayışına girdi. O yıllar itibariyle içinde bulunduğu ruh halini anlatırken şöyle demektedir: Çocukken
 geceleri başımı yastığa koyduğumda kendi kendime şöyle seslenirdim: Dünyanın bir ucunda kamil-mükemmil bir bir mürşid olsa yalın
ayak, aç ve susuz olsam hemen yola koyulur o mürşidi bulurum.

Mahmud Efendi bu arayışların neticesinde ilk olarak Ofta Mapsinolu Ahmed Efendi olarak bilinen yörenin meşhur Nakşibendi Şeyhine
intisap etti. Askere gidene kadar Onun murakabesinde seyr u sülûküne devam etti. Askerde Ali Haydar Efendi ile tanışıp Ona intisap etti.


Askerliğini tamamlayıp kalıcı olarak şeyhinin yanına gittiğinde Onun şu meyandaki ifadelerine muhatap oldu: Oğlum Mahmud! Seninle ilk
görüşmemden üç gün sonra şeyhim (Ali Rıza Bezzaz) zuhur etti, elini tutup elime verdi ve ardından şöyle dedi: Bunu al, bizimdir. Oğlum!
 50, 60 mandayı birbirine bağlasalar beni senden ayırmak isteseler yine de başaramazlar.


Mahmud Efendi, askerden sonra şeyhinin irfan meclislerine daha fazla katılma imkanı buldu. İlerleyen yıllarda ise yanı başından hiç ayrılmadı
. Bu birliktelikle alakalı Ali Haydar Efendinin küçük oğlu şunları söylemektedir; Babam, Muhterem Mahmud Efendi ile kuşluk vaktinden sonra baş
 başa kalır, uzun uzun sohbetler yapardı. Babam derdi ki; Oğlum! Görüyorsun ki bende olan her şeyi Ona aktarıyorum. Fakat Onu müşahede
altında tutabilmem için bunu tedricen yapıyorum. Zira manevi aleme ait malumatın birden kazanılmasına hiçbir akıl tahammül edemez.


Ali Haydar Efendi tasavvuf literatürüne ait zengin birikimini Mahmud Efendiye aktardı. Ona Mesnevi, Mektubat-ı Rabbani, Reşahat,
 Risale-i Kudsiyye gibi sufi eserlerin tasavvuf disiplini içerisinde ne anlam ifade ettiklerini de öğretti. Literatür içerisinde Mektubatın yerini
belirlerken şöyle derdi: Evladım Mahmud! Mektubat o kadar büyük bir kitaptır ki, Reşahat ona ancak elif-ba olabilir.

Mahmud Efendi askerlik vazifesini bitirdikten sonraki zamanını Ali Haydar Efendiye göre ayarladı. Hususi sohbetlerin dışında genel meclislerde
 de yanı başında yer aldı. Şu ifadeler bu hükmü desteklemektedir: İstanbulda iken Ali Haydar Efendi ile birlikte yanımızda dört-beş kişi olduğu
 halde hatm-i hace okurduk. Ali Haydar Efendiyi sürekli takip ederlerdi.(KÜÇÜK NOT : EY TAKİP EDENLER ALLAHTAN KORKANDAN
 KORKMAYIN SİZ ALLAHI TANIMAYAN ONDAN KORKMAYANDAN KORKUP ONLARI TAKİP EDİN ARTIK DÜŞÜN ALİMLERİN ULEMANIN
YAKASINDAN ) Bu yüzden hatmeler küçük gruplar halinde yapılırdı.


Ali Haydar Efendi vefatından kısa bir süre önce Mahmud Efendiyi huzuruna alıp şöyle dedi: Evladım! Artık emr olundum. Emaneti size
 bırakıyorum. Onun, müridanına hitaben yaptığı şu konuşma da İsmet Efendi Tekkesinin yeni şeyhinin Mahmud Efendi olduğunu tescil
 etmektedir: Mahmudun elinden tutan benim elimden tutmuş olur. Hakikat şu ki; bu fakirin elinden tutan Ali Rıza Bezzaz Hazretlerinin
elinden tutmuş olur. Böylece halka halka silsile ta Peygamber Efendimize (s.a.v.) dayanır. İşte buna Sahih Yed diyoruz.

Ali Haydar Efendi söz konusu konuşmasında tasavvuftaki bu sahih yed?sisteminin müritlerin yetişmesinde ne derece önemli olduğunu
 anlatabilmek için şöyle bir örnek verir: Dağda bulunan bir su menbaının köye gelebilmesi için, köye kadar uzanan birbirlerine ekli su
 künkleri gerekir. Bu künklerden biri eksik olduğunda nasıl köye su ulaşamıyorsa tıpkı bunun gibi meşayih silsilesinden biri düştüğünde
Feyz-i İlahi de müridin kalbine ulaşmaz.

İsmet Efendi Tekkesinin kurucusu Mustafa İsmet Efendi, Risale-i Kudsiyyede sahih yed ile alakalı şunları söylemektedir:

Sahih yed yok ise nisbet olur sed

Sahih yed ile Aziz Hakk?a gidelim

Cemali ba kemale seyredelim.

Mahmud Efendi, şeyh olduktan sonra devraldığı sufi geleneğe sıkı sıkıya bağlı kaldı. Bahauddin Nakşibend ve diğer Nakşi Meşayıhının
virtlerinden oluşan hatm-i haceganı olduğu gibi icra etti.

Ona göre tasavvuf, İslamın tahsiniyyat boyutudur. Zaruriyyat ve haciyyatı ihmal edenler öncelikle işe şeriatla başlamalıdırlar.
 Ameli noktada ciddi problemleri olan kişiler, ilk olarak İslamın emir ve yasaklarını öğrenmelidirler. İnsanlar, tarikata değil İslama davet
 edilmelidir. Tasavvufi hayat ise kişilerin tercihlerine bırakılmalıdır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder