6 Mart 2012 Salı

PCI Express(PCIe) 2.0 nedir?


PCI Express (PCIe) 2.0, çoğu kullanıcının özellikle ekran kartlarıyla tanıdığı (ama diğer genişleme kartları için de kullanılabilen) bilgisayar genişleme kartı arabirimi çeşidi olan PCIe spesifikasyonunun 2. sürümüdür. 2007 yılında temel spesifikasyonu yayınlanan sürümün, öncülüne göre getirdiği en belirgin özellik ikiye katlanmış transfer hızlarıdır. PCIe 1.1'de hat başına hız 250 MB/s olarak verilirken, PCIe 2.0 bunu 500 MB/s düzeyine çıkartır. Böylece ekran kartları için kullanılan PCIe x16 bağlantılarında PCIe 1.1 toplam 4000 MB/s, PCIe 2.0 ise 8000 MB/s verir.
PCI Express(PCIe) 2.0 nedir?  agp pcie bw
PCIe aktarım hızlarında telaffuz edilen rakamları biraz açalım. Normalde PCIe 1.1 için "2.5 Giga-Transfers/second" denir. Bu değer saniyede aktarılan bit sayısıdır. Normal koşullar altında kaç MB aktarıldığını görmek için bit sayısını sekize bölmeliydik, ancak PCIe 8b/10b adı verilen bir kodlamayı kullanır. Yani PCIe'nin fiziksel iletim katmanında her byte, teknik nedenlerle 10 bitlik gruplar halinde iletilir. 8b/10b kodlamasından kaynaklanan %20'lik farkı hesaba kattığımızda, iletilebilecek en yüksek ham veri miktarını hat başına 250 MB/s olarak buluruz. PCIe 2.0 için de hat başına 500 MB/s sayısını elde ederiz; yukarıdaki grafik bunu gözeterek hazırlandı.
PCIe'nin diğer yenilikleri arasında dinamik bağlantı hızı yönetimi, bağlantı bant genişliği notifikasyonu gibi özelliklerin yanında, güç sınırı tanımlama olanağı da bulunuyor. Bu sonuncusu ile daha yüksek güç ihtiyacı olan kartlar için kart yuvasının güç limiti düzenlenebiliyor. Liste için şu sayfaya gözatabilirsiniz.
PCIe 2.0, PCIe 1.1 ile geriye doğru uyumlu olacak şekilde tasarlanıyor; yani PCIe 2.0 destekli bir yonga üzerine kurulu anakart satın aldığınızda, eski PCIe 1.1 ekran kartınız yeni anakartınızda çalışmaya devam edecek.
Ekleme: Geriye uyumluluğu biraz daha açalım
  • PCIe 1.1 ekran kartıyla PCIe 2.0 yuvalı anakart: Çalışacak, ancak bir tanesi PCIe 1.1 olduğu için, ara bağlantı PCIe 1.1 hızında olacak.
  • PCIe 2.0 ekran kartıyla PCIe 1.1 yuvalı anakart: Yeni alacağınız PCIe 2.0 ekran kartı, eski anakartınızla çalışacak, ancak aynı şekilde bir tanesi PCIe 1.1 olduğundan, ara bağlantı yine PCIe 1.1 hızında olacak.
  • PCIe 2.0 ekran kartıyla PCIe 2.0 yuvalı anakart: Ancak bu durumda PCIe 2.0 hızlarında çalışmak mümkün olacak.

Video: Giremediğiniz sitelere OpenDNS çözümü


Bazen istediğiniz sitenin adını yazıp Enter'a bastığınızda tarayıcınız aşağıdaki durum çubuğunda "Aranıyor…" yazar ve bir süre sonra siteye ulaşamayıp öylece kalır. Ya da kullandığınız servis sağlayıcı girmeye çalıştığınız siteyi engellemiş olabilir.
İnternet bağlantınızda bir sorun yoksa bu genellikle bir "DNS sorunu"na işaret eder; bilgisayarınız, gitmek istediğiniz sitenin kendi dilindeki -yani rakamsal karşılığını öğrenmek için bir DNS sunucusuna sormak istemiş, ancak ya o DNS sunucusuna ulaşamamış ya da karşıdan olumsuz bir yanıt almıştır.
Telekom'un DNS sunucularıyla bu tip sorunlar yaşayan kullanıcılar olabiliyor; bu nedenle Telekom DNS'leri yerine bir başka çözümü gösteriyoruz: OpenDNS. Yapmanız gereken şey bilgisayarınızda DNS olarak Telekom'un otomatik atadığı sunucuları değil, OpenDNS sunucularını göstermek. Bu kadar basit. İşte video:
Videoda girdiğimiz OpenDNS sunucularının adresleri şunlar:
  • 208.67.222.222
  • 208.67.220.220
Ya da Google DNS sunucularını kullanabilirsiniz
  • 8.8.4.4
  • 8.8.8.8

eSATA nedir?


eSATA, harici SATA anlamında, External SATA demektir. Tek başına yeni bir standarttan ziyade, SATA standardı için "dışarıya" bir uzatma olarak düşünebilirsiniz. eSATA arabiriminin çıkış amacı, bilgisayar dışına koyduğumuz harici diskler için sağlıklı ve hızlı bir bağlantı kurmak. Şu anda harici depolama için yaygın olarak kullanılan Hi-Speed USB ve Firewire 400 (IEEE 1394b) gibi arabirimlerin özellikle performans tarafındaki kısıtlamalarından kurtulurken, uygulamada da kolaylık sağlıyor. Aşağıdaki tabloda saf aktarım rakamlarını görüyorsunuz:
eSATA nedir?  esata tablo1
Bu rakamlar "arabirim performansı"nı ifade ediyor. Yani bunlara ulaşmak bugünkü disklerle mümkün değil. Ancak eSATA, doğası gereği en yüksek değerine daha yakın sonuçlar verebiliyor, çünkü USB ve Firewire'daki ara "çeviri"ye ihtiyaç duymuyor. USB ve Firewire disk kutularının içindeki diskten gelen veri, bilgisayara iletilmek için ilgili arabirime bağlı olarak farklı bir biçime çeviriliyor, kabloyla bilgisayara iletildikten sonra da işletim sistemi tarafından normal bir depolama alanı olarak görülebilmesi için tekrar eski biçimine getiriliyor. Bu da aktarıma getirdiği ek yük nedeniyle hızı düşürüyor. eSATA'da ise teknik açıdan bir çevirme işlemi gerekmediği için uygulamadaki aktarımın teorik aktarıma oranı daha yüksek kalıyor.
eSATA'da harici olmaktan kaynaklanan sorunların önüne geçmek için SATA'ya göre belli önlemler düşünülmüş:
  • Kablo uzunluğu 2 metreye çıkarılmış. Harici bir diskin bilgisayara yakın durmaması olasılığı daha fazla, bu yüzden gerekli bir özellik.
  • Kablo uzadığı için, elektromanyetik etkilere karşı koruma artırılmış. SATA kablosunda ayrı ayrı korunmuş hatların üzerine bir plastik kaplama yapılırken, eSATA'da hatların dışına ek bir koruma ve üzerine plastik kaplama geliyor. Bu nedenle eSATA kablosu daha kalın.
  • Uzayan mesafe kabloda gerilim düşümünü artıracağından voltaj sınırları genişletilmiş. Gönderen tarafındaki voltaj artarken, alıcı tarafındaki minimum hassasiyet düşürülmüş.
  • Konnektörler, hem yapılması önerilmeyen bağlantıları engellemek, hem de sağlamlık ve elektriksel özelliklerin korunması amacıyla değiştirilmiş. eSATA konnektörleri elektrostatik boşalma gibi etkenler gözönünde bulundurularak daha iyi toprak bağlantılarına sahip, yuvasında daha derine giriyor ve dahili konnektörlerin 100 katı çıkarma-takmaya dayanacak şekilde üretiliyor.
eSATA nedir?  satacomp2
eSATA kablosu daha kalın ve konnektörü de farklı.
Anakartlarda, güney köprüsü eğer destek vermiyorsa, eSATA desteğini ikinci bir yongayla sağlayabiliyor.
eSATA nedir?  sata
eSATA portu anakartın kendisinde olabildiği gibi, kasanın arkasına takılan bir eklentiyle de sağlanabiliyor.
eSATA nedir?  disk
Yukarıda, kasanın arkasına takılan bir "bracket" üzerinden, eSATA->SATA tipinde bir kabloyla bağlanmış bir sabit disk görüyorsunuz. eSATA'da güç iletilmediğinden, disk gücünü ayrı bir kabloyla alıyor.
eSATA'nın kullanım alanları olarak harici bağlanan ve yüksek performans beklenen depolama ortamlarını düşünebilirsiniz. Firewire ve USB'ye göre yüksek performansı nedeniyle hızlı harici disklerle bunları barındıran disk kutularında kullanımı ilk akla gelen. Ayrıca depolama sunucusu ihtiyaçlarına paralel ilerleyen ürünler arasında harici RAID kutuları da var. USB ve Firewire'a göre belirgin şekilde yüksek aktarım hızı, darboğaz olma olasılığını en aza indiriyor. Ek bir fayda olarak daha önce söylediğimiz USB/Firewire ile iletilebilecek biçeme dönüştürmekten kurtulunmasının maliyete etkisi geliyor. Bu dönüşüm ek bir yonga ile gerçekleştiriliyor, eSATA ile bu yongaya gerek kalmayacağı için yaygınlaşmasıyla birlikte fiyat olarak da ufak bir avantaja sahip olabilir.
SATA-IO resmi sitesindeki eSATA aygıt listesi çeşitli firmaların eSATA ürünlerini barındırıyor. Türkiye'de kablo ve dönüştürücü bulmak artık mümkün. Akasa ve Thermaltake ürünlerinden birini seçebilirsiniz.

HDCP nedir?


HDCP, açık adıyla High-Bandwidth Digital Content Protection; film, müzik gibi çoklu ortam içeriğinin aktarımını denetim altına almayı amaçlayan bir dijital hak yönetim mekanizmasıdır. Yaygınlaşması için önümüzde belirsiz bir süre olan HDCP, eğer yaygınlaşırsa, izlemek istediğimiz filmi hiç izleyememe veya kalitesi düşürülmüş olarak izlemek gibi tehlikelerle karşı karşıyayız; "High Definition" ekranımızda bile…

HDCP'yi neden başımıza sarıyorlar?

HDCP nedir? hdcp logoFirmalar neden HDCP'nin tarafını tutuyor sorusunun yanıtı kopya korumasında gizli. Daha yüksek kaliteli görüntülerin, yani en gözönünde olarak High Definition'ın veya aynı şekilde yüksek kaliteli seslerin iletimi için arabirimler dijitale doğru gidiyor. Yüksek çözünürlüklü ve kalıtsal olarak dijital ekranların kaliteli görüntü verebilmeleri için kendilerine gelen sinyalin de dijital olması gerek; bu da VGA konnektörü gibi bağlantıların yerini alan DVI veya HDMI gibilerini açıklıyor. Ancak bu bir taraftan da kopyalanabilmeyi kolaylaştırmak demek. Eğer bilgisayarınızın arkasındaki bir dijital çıkıştan şifrelenmemiş, ham görüntü/ses verisi alabiliyorsanız, buna bağlanmış bir alıcıda da kalite kaybı olmayan birebir kopyasını oluşturabilirsiniz. Bu, film stüdyolarının yüksek çözünürlüklü filmlerinin görece kolaylıkla kopyalanabilmesi tehlikesini getiriyor. Bu duruma karşı bir önlem olarak da HDCP sürülüyor. HDCP ile görüntü verisi, kaynaktan alıcıya şifrelenmiş bir şekilde iletilecek. Ayrıca içerik üzerindeki denetim de dijital bir sistemin uygulamadaki kolaylığı nedeniyle daha da genişletilebilecek.
HDCP nedir? sony full hd

HDCP korumasıyla ne olacak?

HDCP gibi bir içerik korumasının etkileri ise genel olarak ekranınızdan ya hiç görüntü alamayacağınız, ya da kalitesi düşürülmüş olarak görüntü alabileceğiniz şeklinde. Bu durumda ipler üreticinin elinde; eğer isterlerse görüntüyü alabilmek için tek yolun şifrelenmiş bir dijital aktarımla gerçekleştirilmesini şart koşabilirler. Bu durumda kaynaktan alıcıya tüm yolun ve cihazların HDCP ile döşenmiş olması gerekecek; yani HDCP uyumlu bir donanımdan çıkan veri, dijital olduğu için zaten doğrudan analog bir alıcıya aktarılamayacağı gibi HDCP uyumlu olmayan bir alıcıda da çalışamayabilecek. HDCP görüntünün dijital olarak aktarılmasını şart koşabildiği için VGA konnektörü gibi analog bir yolla veriyi iletemeyeceksiniz. Ayrıca görüntü verisi şifrelenmiş olduğu için, eğer ekranınız HDCP uyumlu değilse görüntüyü yine alamayacaksınız.
Alternatif olarak firmalar, eğer kaynaktan görüntüye giden yolun dijital olmakla birlikte HDCP uyumsuz olduğu belirlenirse, (örneğin DVD oynatıcınızın HDCP'yi desteklemediğini düşünün) görüntünün kalitesinin düşürülmesini de sağlayabilecekler; o zaman da DVI veya HDMI gibi dijital bir arabirimle bağladığınız High Definition televizyonunuzda, HD-DVD'nizden beklediğiniz 1080p'deki 1920×1080 gibi yüksek bir çözünürlüğe sahip görüntü yerine, filminizi 960×540 çözünürlüğünde izlersiniz.

HDCP meselesi nasıl işliyor? HDCP için sistem özellikleri ne olmalı?

Bir aygıtın HDCP uyumlu olabilmesi için dijital aktarım dışındaki bazı koşulları da sağlaması gerekiyor. En başta, HDCP'nin "sahipli" bir teknik olması nedeniyle kullanmak isteyen üreticilerin HDCP'nin sahibine lisans ücreti ödemeleri gerekiyor. Bu ücret, Intel'e bağlı Digital Content Protection tarafından yıllık ve ayrıca satılan her cihazdan olmak üzere alınıyor. Aygıtın HDCP uyumlu olması için lisanslanmayla birlikte HDCP ile içeriği şifrelemeye ve o şifreyi çözmeye yarayan 56 bit'lik anahtarlar donanıma ekleniyor. İşleyişte, içeriği gönderen aygıt, önce alan aygıtın HDCP uyumlu olup olmadığını belirliyor. Geçerli anahtarlarla birlikte uyumlu olan bir aygıt yoksa yukarıda saydığımız gibi görüntü vermeme, ya da düşük kaliteli görüntü verme gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. Anahtarlar da geçerliyse "yetkilendirme" süreci başlıyor; bu süreçte iki aygıt anahtarlarını ve Anahtar Seçim Vektörlerini (Key Selection Vector, KSV) kullanarak anlaşıyorlar ve içerik şifrelenerek aktarılmaya başlıyor. Intel'in, daha doğrusu Digital Content Protection'ın anahtarlarının gizli kalması, HDCP kullanan firmalar için bir zorunluluk. Bir aygıta kayıtlı anahtarların sızdırıldığı öğrenilirse, bu modelin HDCP için devre dışı bırakılması sağlanabiliyor. Yani eğer elinizdeki HDCP uyumlu aygıt "güvensiz" olarak nitelenirse o tarihten itibaren üretilen HDCP korumalı içeriği oynatamayabiliyorsunuz.
HDCP nedir? 226bw
HDCP destekli monitörlerden bir örnek: Samsung 226BW.
İşleyişi kullanıcı açısından bir zincir şeklinde tekrarlayalım: Bilgisayarınızdan izlemek istiyorsanız, öncelikle donanım, sürücü ve işletim sistemi desteğine ihtiyacınız var. Donanım desteği için kartınızın özelliklerine iyi bakın. ATI ve nVidia'nın yongalarında HDCP "hazırlığı" bulunsa da bunu uygulanması kartı satan markaya bağlı ve HDCP desteği sonradan sürücü gibi bir yöntemle eklenemiyor. ATI ve nVidia sürücü desteğini sağlıyor. Windows Vista'da da HDCP desteği var. Sonra, bu içeriği oynatan video gösterici yazılımınızın desteği gerekiyor. Bu muhtemelen optik sürücü donanımının kutusuna dahil edilecektir ileride. Zincirin bilgisayar çıkışında monitöre bağlantı yöntemi bulunuyor. Kartınızın DHCP uyumlu görüntü veren bir çıkışını kullanmazsanız, sözgelimi VGA çıkışından görüntü aktarırsanız yine sorun var. Bunun için doğru çıkış seçtikten sonra ise monitörünüzün HDCP uyumundan emin olmalısınız. Zincir bu şekilde; herhangi bir noktasındaki HDCP uyumsuz aygıt, bir çuval inciri berbat edebilir.
HDCP nedir? opti
Bilgisayarınızda HDCP korumalı içerik izlemeniz için HDCP destekli ekran kartı şart.
Bilgisayada HDCP destekli içerik izlemek için ne gerekli?
1. HDCP destekli ekran kartı
2. HDCP destekleyen işletim sistemi ve video yazılımı (örneğin Windows Vista)
3. HDCP destekleyen bir monitör
 
Unutulmaması gereken şey, HDCP ile HDMI'ın aynı şey olmadığı. HDCP desteği DVI destekli bir monitörle de verilebilir (Örneğin Samsung 226BW). Yani HDMI çıkışının olması, HDCP desteğinin olduğu anlamına etmez.
HDCP nedir?
HDCP desteği ürünlerin üzerinde açıkça belirtilir.

Şimdi HDCP başıma bela mı olacak?

En azından şimdilik hayır. HDCP ile korunmuş içerikle 2010'lu yıllara kadar karşılaşmanız pek mümkün gözükmüyor; söylentiye göre film şirketleri epeyce bir süre böyle bir içerik yayınlamayı planlamıyorlar. Bu mantıklı, çünkü şu anda kullanıcıların ellerinde bulunan, hatta piyasada halen satılan bir sürü HDCP uyumsuz ürün var. İlk zamanlarda üretilen HDTV'ler teknik açıdan mümkün olmakla birlikte bir HDCP çözümü taşımıyorlar. Bu yüzden eğer birileri tutup HDCP ile korunmuş içerik sağlamaya kalkarsa, pek çok kullanıcı bunu ya hiç izleyemeyecek, ya da düşük çözünürlükle izleyebilecek, her iki durumda da pahalı geniş ekran düz panel televizyonunu değiştirmek durumunda kalacağı için epeyce kızacak. Bir açıdan, firmalar böyle bir hamleden korkuyor diyebiliriz. Elinizdeki ya da satın almayı planladığınız donanımın HDCP uyumunu değerlendirirken, bunda beş yıl sonra onu hala kullanıp kullanmayacağınızı tahmin etmeye çalışın. Eğer zaten o ara yenileyecekseniz bugün HDCP'yi dert etmenize gerek yok. Ancak örneğin dev ekran bir plazma TV alıyorsanız, bunu 2010'lu yıllarda da kullanıyor olma olasılığınızın yüksekçe olduğunu varsayabilir ve aygıtta tam HDCP desteği arayabilirsiniz.

SSE nedir?


SSE, yani Streaming SIMD Extensions, Intel'in 1999'da sunduğu bir SIMD komut setidir.
Masaüstü işlemcilerde, tek komutla birden çok veriyi işlemeye yarayan SIMD (Single Instruction Multiple Data) operasyonları, aynı işlemin benzer tipte bir grup veri üzerine uygulanması gibi işlemlerde performans artışını getirir. Bu performans artışı temel olarak çokluortam (multimedya) ve oyun gibi kullanım alanlarında hissedilebilir. Masaüstü sistemlerde 1990'ların sonuna kadar pek görülmeyen bu tip operasyonlar, Intel ve AMD'nin komut setlerine yaptıkları eklemelerle yaygın kullanım alanı bulmuştur. SSE de, Intel'in Pentium III'le birlikte çıkardığı SIMD komut setidir. SIMD operasyonlarına yönelik diğer bazı komut setleri yine Intel'in MMX ve AMD'nin 3DNow! komut setleridir.
SSE de zamanla geliştirilerek yeni versiyonlara doğru ilerlemiştir:
SSE2: İlk Pentium 4'lerle gelmiştir.
SSE3: Prescott çekirdekli Pentium 4'lerde bulunmaktadır.
SSSE3: SSE3'e eklemeleri içerir; ismi de buradan gelir: Supplemental SSE3. Masaüstünde Core 2 işlemcilerinde bulunur.
SSE4: Intel'in 2007 sonbaharında beklenen Penryn kod adlı işlemcilerinde gelecek SSE versiyonu.
SSE5: AMD'nin, 2009 yılında çıkaracağı SSE sürümü.
Bir işlemcide çıktığı tarihe kadarki tüm komut setleri bulunabileceği gibi, üreticiler lisans anlaşmalarıyla bir diğerinin komut setini kullanabilir. Sözgelimi AMD Athlon 64 X2 mimarisinin özelliklerine bakarsanız SSE, SSE2 ve SSE3 için destek bulunduğu ibaresini görürsünüz.

S-Video nedir?


S-Video, ya da açık adıyla Separate Video, örneğin bilgisayarınızdan televizyonunuza "TV-Out" alabileceğiniz bir görüntü iletim biçimidir. S-Video'yu ekran kartınızın arkasındaki veya dizüstü bilgisayarınızdaki çıkıştan tanıyorsunuz.
S Video nedir?  svid isaretli
Soldan sağa VGA, S-Video (mavi daire) ve DVI çıkışları
S-Video çıkışı ekran kartı dışında DVD oynatıcınızda da görebilirsiniz. Dikkatli gözler, DVD oynatıcıdaki S-Video çıkışının, televizyondaki S-Video girişinin, ya da köşedeki elektronikçiden aldığınız S-Video kablosunun uçlarının dört pinli olduğunu farkedecektir. S-Video standardında normalde parlaklık (aydınlanma) ve renkler için dört pin yeterlidir, ancak ekran kartları yine de 7 pinlik bir bağlantı noktası içerir ve aynı çıkıştaki ek pinlerden (birinden) kompozit çıkış da verir.
S Video nedir?  svid kablo
Standart S-Video kablosu
Standart S-Video kablosu bir tür Mini-DIN kablodur. 4 pinlik standart S-Video kablo ucu, ekran kartında gördüğünüz 7 pinlik çıkışa oturur ama 7 pinlik uç, dört pinlik çıkışa oturmaz. Bu arabirimi kullanarak bilgisayarla en sık yapılan şey, TV-Out olarak adlandırılan, görüntüyü televizyona aktarma işidir.
S-Video analog bir iletim standardıdır. Yine analog bir sinyal olan kompozitten farkı, görüntüyü bir yerine iki kanaldan taşımasıdır. Bir kanaldan aydınlık verisi iletilirken, diğer kanaldan renk verisi iletilir, buna uygun olarak da gördüğünüz dört pinden ikisi bu sözettiğimiz veri tiplerini iletir, diğer ikisi de bu pinlerin toprak bağlantılarıdır. Kompozitte ise görüntü verisinin tamamı tek kanaldan iletilir. Her iki arabirim de sadece görüntü iletir; sesi bunlar üzerinden aktaramazsınız.
Görüntü kalitesiyle ilgili bir sıralama yapacak olursak, bugün en yüksek kaliteli çıkışın DVI, HDMI gibi dijital arabirimlerle sağlandığını söyleyebiliriz. Bunun hemen arkasından, ana renk bilgilerinin ayrı ayrı iletildiği "komponent" çıkışlar gelir. Standart VGA çıkışı böyle bir tür sinyal sağlar. Eğer görüntü kaynağınız veya televizyonunuz bu arabirimleri sağlamıyorsa, S-Video'yu tercih etmelisiniz. Zorunlu kalmadıkça kompozit çıkış kullanmayın.
Son olarak, analog bir sinyal olduğundan S-Video da tabii HDCP desteklemiyor.

iPhone için iTunes hesabı nasıl açılır?

iPhone sonunda Türkiye'ye geldi, ilk meraklı kullanıcılar satın alıp paketlerini açtılar. Peki en büyük özelliği yazılım yükleme olan iPhone 2.0 işletim sistemiyle gelen iPhone 3G'ye kullanıcılar nasıl App Store'dan yazılım indirecekler?
iTunes'a kayıt olmak çok kolay aslında, eğer ücretli veya ücretsiz bir kısım yazılıma sahip olmak istiyorsanız. Tek ihtiyacınız olan basit bir kredi kartı. Tabii ki biraz daha uğraşmayı göze alanlar, ufak bir hileyle Amerikan iTunes Store'a kayıt olmayı da tercih edebilirler.

Türkiye'den Kayıt Olmak

Öncelikle, iTunes Store'u seçtikten sonra sayfanın en altındaki ülke seçiminin Turkey olduğundan emin olmalıyız.
Tüm işlerimizi iTunes yazılımı altından halledeceğiz.
Daha sonra sağ üst köşedeki "Sign In" düğmesine basacağız, ve ardından çıkan pencerede "Create New Account"u seçeceğiz.,
Bundan sonra ise sadece gerekli yerleri işaretleyip, gerekli formları doldurmak kalıyor.
Hoşbuld-- Welcome?
Kabul ediyorum. Nereyi imzalayacağım?
Ve son aşama, kredi kartı bilgilerinizi teslim ettiğiniz an.

Amerikan iTunes Store'a Kaydolma

"Türkiye'ye gelmişken neden Amerikan iTunes Store'u tercih edelim?" diye soranlar olabilir. Biz yorumlarda sorulmadan bu soru cevaplayalım istiyoruz: Avantajları çok daha fazla. Öncelikle, telif hakları nedeniyle birçok yazılımın Türkiye mağazasında bulunmadığını belirtmemiz gerekiyor. Amerikan mağazasına üye olmak sırf bu açıdan bile daha avantajlı.
Öte yandan Türkiye mağazasında bulunmayan müzik, film ve dizi bölümleri satın alma ile film kiralama gibi özellikler Amerikan mağazasında büyük fırsatlarla sunuluyor. Her hafta seçtikleri bir filmi 0.99$'a kiralayabiliyorsunuz, ve her hafta seçtikleri bir müziği ücretsiz indirebiliyorsunuz. Ayrıca Amerika'da yayınlanan dizileri de TV'de yayınlandıktan hemen sonra ister normal, ister yüksek çözünürlükte izleyebiliyorsunuz.
Üstelik, nereye bakacağınızı bilirseniz (*öhm*eBay*öhm*) iTunes kredilerini yarı fiyatına kadar ucuz alabiliyorsunuz. Yani 50$'lık bir krediyi 25$'a, 100$'lık bir krediyi 50$'a, 200$'lık bir krediyi 100$'a bulmak mümkün. Fakat Amerikan iTunes Store'a kaydolmak, Türkiye'dekine kaydolmak kadar kolay değil, tıpkı çünkü Türkiye'deki gibi kredi kartı istiyor kaydolurken, ve o kredi kartının Amerika'daki bir adrese kayıtlı olması gerekiyor. Ama tıpkı her şey gibi, bunu da aşmanın yolu var, üstelik 34 bedava şarkıyla birlikte geliyor! :)
Öncelikle, iTunes'un en altındaki ülke seçiminin "United States"i gösterdiğinden emin olmamız gerekiyor.
Daha sonra tunecore.com/freealbum adresine girip sitedeki büyük mavi kutudan "CLICK HERE FOR YOUR CODE!" düğmesine basıp, aynı kutuda çıkacak olan kodu görüyoruz. Normalde iTunes'daki Quick Links kısmından Redeem'e basıp kodu oraya girmemiz gerekir, fakat bu sitede kodun hemen altındaki "Redeem at iTunes" bağlantısına basmak bizim için bu işlemleri otomatik yapacak.
"Redeem at iTunes" linkine basınca iTunes kendisi açılacak.
DÜZENLEME: Bu kampanya bittiği için artık böyle bir seçenek yok, fakat herhangi bir "ücretsiz" yazılımı veya şarkıyı satın almaya basıp aşağıdaki adımları aynen uygulayabilirsiniz.
Bundan sonra ise Türkiye iTunes Store kaydındaki sondan ikinci ve üçüncü seçeneğin aynıları, fakat İngilizce olarak karşınıza çıkacak. Ardından gelen "kredi kartı bilgisi girme" ekranından ise en sondaki "None" seçeneğini seçeceksiniz.
Normalde "None" seçeneği çıkmıyor, fakat Tunecore'dan alacağımız ücretsiz şarkılar için hesap bilgisi de isteyemez.
Aşağıda ise iki adet seçenek önemli. "State" ve "Zip Code." Zip Code'u ve State'i uyumlu seçmelisiniz, örneğin 57536 Zip Code'u South Dakota'ya aittir, o zaman o alan kodunu yazacaksanız ona göre eyalet seçmek de durumundasınız. Eyaletler ve posta kodlarını bu siteden bakarak karşılaştırabilirsiniz. Sadece "California"yı seçmemeye çalışın, yoksa vergiye tabi tutulabilirsiniz. :)

PFC Nedir? Ne Kadar Önemli?


Alternatif akım (AC), 220V şebeke geriliminde 50 defa yön değiştirir (salınım). Tamamen dirençten oluşan basit AC devresinde, örneğin lamba veya su ısıtıcısı, voltaj ve akımın dalga formlarını incelediğinizde, senkronize olarak birbirini takip ettiğini görürüz. AC salınımlarında yükte maksimum voltaj geçtiğinde, maksimum akım geçecek anlamına gelir. Voltaj inişe geçtiği zaman, akım da inişe geçecektir. Yani birbirlerini taklip eden bir salınım grafiği göreceğiz. Bu, basit bir AC yüküne örnek.
Bobin veya kapasitörlerin bulunduğu komplex AC yüklerinde ise, akım dalgaları voltaj dalgalarını izlemez. Bunun sebebi ise, yüklerde tutulan enerjinin oluşturduğu zaman farklılığı. Bu zaman farklılığı nedeniyle güç akış yönünde değişiklikler olur ve tek yönden elde edilen net güce gerçek güç (P) denir. Her döngü sonunda saklanan enerjinin şebekeye geri dönmesiyle oluşan güce ise reaktif güç denir. Devrelerde herhangi bir işlem yaptığımız zaman sadece gerçek gücü kullanırız (P). Reaktif güç, şebekeye geri döner ve herhangi bir iş yapmaz.
Güç faktörü ise; gerçek gücün (P), görünüşteki güce (S) bölümüyle ortaya çıkan değerdir. Gerçek güç, bizim o işi yapmamız için gereken gücü bize belirtir ve "watt" ile ifade edilir. Şebekede görünen güç ise VA (volt-amper) şeklinde ifade edilir. Dalgaların düzensizliğinden dolayı, belirli miktarda güç çekmek için şebekeden daha fazla akım çekilir. Örneğin. 1 kW'lık gerçek güç elde etmek istersek ve güç faktörü 1 ise, şebekeden 1 kVA'lık güç çekilir. ( 1 kVA x 1 = 1 kW). Ancak güç faktörü 0.5 olursa, 1 kW'lık gerçek güç için şebekeden 2 kVA güç çekmemiz gerekecek. (2 kVA x 0.5 = 1 kW). Güç faktörü, 0 ile 1 arasında değişir. Güç faktörü 0 iken herhangi bir iş yapılmaz.Güç faktörü 1 iken, gerçek güç ile şebekede görünen güç aynıdır ve ideal durum budur.
Ev kullanıcıları sadece kullandıkları gerçek güç (watt) için para ödüyorlar. Ve bundan dolayı ev kullanıcıları için reaktif güç veya şebekede görünen güç bir anlam ifade etmiyor. Ancak bu, şebekeye yük bindiren bir durum. Reaktif güç ne kadar fazlaysa şebekedeki yük o kadar artacak; kablolamanın daha kaliteli olması gerekecek, jeneratörlerin ve transformatörlerin daha büyük olması gerekecek. Bu da, tabii elektrik dağıtıcısı firmaların istemeyeceği bir durum. Bir ev kullanıcısının şebekede yaratacağı istenmeyen yük önemli olmasa da, büyük makinalarla çalışan fabrikaların şebekeye bindireceği yük önemli olacaktır. Bunun için, sanayii kuruluşlarının bulunduğu organize sanayii bölgelerinde fabrikalar, kullandıkları gerçek gücün yanında reaktif güç için de bir bedel öderler.
Günümüzdeki güç kaynaklarında ise artık reaktif gücü minimuma indirmek için "güç faktörü düzeltimi" – power factor correction (pfc) özelliğini görüyoruz. PFC özelliği pasif veya aktif olabiliyor. Giriş seviyesi kaliteli güç kaynaklarında pasif PFC devresi görürken, üst modellerde ise aktif PFC devresi görüyoruz. Aktif PFC devrelerinin güç faktörü düzeltimi 0.99'a kadar çıkabiliyor; ki bu da ideal olan 1'e çok yakın. APFC olmayan güç kaynaklarında güç faktörü 0.5 ile 0.7 arasında değişebiliyor.
Tek bilgisayarın kullanıldığı evler için önemli olmasa da, çok sayıda bilgisayarın kullanıldığı ofislerde ve işletmelerde, şebekeye bindirilen istenmeyen gücü minimuma indirmek için, güç faktörü düzeltimi özelliğine sahip güç kaynakları tercih edilmeli. Biz, ev kullanıcıları için de PFC özelliği olan güç kaynaklarını önereceğiz. Zaten artık firmaların neredeyse tüm ürün gamlarında PFC özelliğini görüyoruz çünkü bazı ülkeler güç kaynakları için PFC özelliğini şart koşuyor. (Örneğin AB).
PFC özellikli güç kaynakları hakkında bilinen yaygın yanlışlar var. Bilinmesi gerekenler şöyle:
* Aktif PFC, ikinci bir devredir. Bu devre, şebekeden resistif olarak güç alır (tıpklı bir lamba gibi) ve diğer devreye aktarır. Diğer devreyi, ana şebekeden tamamen izole eder. Dolayısıyla aktif PFC devresi bir miktar gücü ısıya dönüştürecektir ve bu da güç kaynağı verimliliğini biraz aşağı çeker. Yani: Bir güç kaynağına PFC devresi eklerseniz, onun verimliliğini yaklaşık %1-4 oranında aşağıya çekersiniz.
* PFC'li güç kaynakları, herhangi bir voltaj regülasyon özelliğine sahip değildir. Daha stabil anlamına gelmez.
* Güç faktörü ve güç faktörü düzeltimi, tamamen şebeke ile ilgilidir. Donanımınızın harcadığı gerçek güç miktarını değiştirmez.

LCD Monitörlerde tazeleme hızı kaç Hz olmalı?


LCD ekranlar, CRT(tüplü) monitörlerden daha farklı bir teknoloji kullandığından dolayı tazeleme hızı / tarama hızı gibi terimler kullanmaya gerek yoktur. LCD'ler transistörlerin açılıp / kapanıp ışığı geçirme / durdurma prensibi üzerine çalıştığından, CRT'lerdeki gibi herhangi bir görüntü tazeleme olayı bulunmamakta. Ama buna rağmen üreticiler ürünlerinin üzerinde 60 Hz / 75 Hz gibi ifadeler yazdığından kullanıcıların kafası karışmakta.
LCD Monitörlerde tazeleme hızı kaç Hz olmalı? asus lcd
Kullandığınız işletim sisteminin monitörle ilgili ayarlarına girdiğinizde, eğer LCD ekran kullanıyorsanız genelde tek seçenek olduğunu göreceksiniz: 60 Hz. Bazı monitörler için 75 Hz gibi daha farklı değerler görebilirsiniz.
60 veya 75 Hz değerlerinden birisini seçmeniz, CRT gibi LCD'de etki yaratmaz; LCD'de yarar sağlamazlar. Ancak bazen farklı bir değeri seçtiğinizde, görüntülerde bozulma görebilirsiniz. Dolayısı ile en net görüntüyü hangi tazeleme değerinde aldığınız önemli. LCD monitörler genelde 60 Hz'de en iyi görüntüyü verirler. Ancak bazı durumlarda, 75 Hz daha iyi görüntü verebilir 60 Hz'e nazaran.
Örneğin Sony'nin sitesinde şu açıklama yer almakta:
"LCD monitörler için önerilen tazeleme hızı nedir?
LCD monitörler 60 Hz gibi düşük bir tazeleme hızında iyi görüntü verirler. LCD teknolojisinin doğası gereği CRT monitörler gibi yüksek tazeleme hızlarından yarar sağlamazlar.
Benzer bir açıklama da Samsung'un sitesinde yer almakta:
Tüm Samsung LCD monitörler için çözünürlükten bağımsız olarak en uygun tazeleme hızı 60 Hz'dir.
Bazı LCD monitörleri analog bağlantıdan kullanırken 75 Hz'de kullanabilirsiniz; ancak DVI ile bağladığınız zaman 60 Hz'den fazla kullanamazsınız. Bazı kullanıcıların sorduğu "Tazeleme hızı olarak 75 Hz seçeneği var, ama seçemiyorum" sorusunun cevabı da böyle.

5 Mart 2012 Pazartesi

Windows'ta hizmetler nasıl silinir?


"svchost.exe nedir?" yazısında hizmetlerin nasıl durdurulduğundan ve devre dışı bırakıldığından bahsetmiştik. Bir hizmeti devre dışı bırakmanın yanında tamamen silebilirsiniz. Bunu sadece Windows hizmetleri olarak düşünmeyin. Gerektiği gibi kaldırılamayan ve geride bir hizmet dosyası bırakan yazılımlar için de kullanabilirsiniz.
ÖNEMLİ: Bir hizmeti sildiğinizde geri yüklemek oldukça zordur. Doğru hizmeti sildiğinizden emin olun.
Denetim Masası'nın Yönetimsel Araçlar bölümüne giderek veya Windows XP ise Çalıştır'a, Vista ise Başlat menüsünün arama kutucuğuna services.msc yazarak Hizmetler penceresini açın. Listeden silmek istediğiniz hizmeti bulun.
Windowsta hizmetler nasıl silinir? hizmet silme
Hizmet adına çift tıklayarak Özellikler penceresini açın. "Hizmet adı" karşısındaki değeri o hizmeti silecek komutta kullanacaksınız.
Windowsta hizmetler nasıl silinir? hizmet silme2
Komut İstemi'ni açın, ancak Vista kullanıyorsanız komut istemi simgesine sağ tuşla tıklayıp "Yönetici olarak çalıştır"ı seçin. Kullanacağınız komut sc delete hizmet_adı şeklinde olacak.
sc delete WdiServiceHost
Bu sadece bir örnek, "WdiServiceHost hizmetini silebilirsiniz" önerisi olarak algılamayın. :) Hizmet adında boşluk varsa tırnak içinde yazılması gerekiyor:
sc delete "Hizmet Adı"
Hizmetler penceresini yenilediğinizde hizmetin silinmiş olduğunu göreceksiniz.

Ekran kartı bellek bantgenişliği nedir?


Bazen okuyucularımızın yorumlarında da karşılaştığımız bir karışıklık, ekran kartının bellek arabirim performansı konusunda. Bu konuya bir açıklık getirip yine piyasadan ipuçları verme gereksinimi hissettik.
Ekran kartlarının bellek arabirim performansı temel olarak iki parametreden etkilenir: Bit sayısı olarak belirtilen veriyolu genişliği VE efektif bellek hızı. İlki zaten özellik listelerinde hemen göze çarpanlardan biri; Radeon HD 4800 serisinde 256 bit, GeForce GTX 260'larda 448 bit gibi. Diğeri ise bellek tipi ve çalışma frekansıyla ilgili.
Veriyolu genişliği, her aktarımda (transferde) kaç bitlik verinin geçtiğini gösterir. 256 bit bellek veriyoluna sahip bir ekran kartı için, bellekle grafik işlemcisi arasında her aktarımda 256 bit, bir başka deyişle 32 Bayt (Byte) veri iletilir (bit ve byte gibi terimlerin ilişkileriniburada açıklamıştık). Efektif frekans ise bu aktarımlardan saniyede kaç tanesinin gerçekleştiğidir. MHz ya da GHz ile belirtilir(*).
Bellek arabirim bantgenişliği, ekran kartının işlemcisi ile belleği arasında saniyede aktarılabilen toplam veri miktarı olup, bellek veriyolu genişliğinin Byte cinsinden değerinin efektif frekansla çarpılmış hali olarak ifade edilir. Bellekle grafik işlemcisinin haberleşmesinin hızlı olması da ekran kartının performansını artıran bir etkendir. Birkaç ekran kartı için birlikte hesaplayalım:
GeForce GTX 285
  • Veriyolu genişliği: 512 bit = 64 Byte
  • Bellek tipi ve efektif frekansı: GDDR3, 2.484 GHz
  • Bellek bantgenişliği: 64 x 2.484 = 158.976 GB/s
Radeon HD 4870
  • Veriyolu genişliği: 256 bit = 32 Byte
  • Bellek tipi ve efektif frekansı: GDDR5, 3,6 GHz
  • Bellek bantgenişliği: 32 x 3,6 = 115,2 GB/s
GeForce GTX 260
  • Veriyolu genişliği: 448 bit = 56 Byte
  • Bellek tipi ve efektif frekansı: GDDR3, 1,998 GHz
  • Bellek bantgenişliği: 56 x 1,998 = 111,888 GB/s
Radeon HD 4850
  • Veriyolu genişliği: 256 bit = 32 Byte
  • Bellek tipi ve efektif frekansı: GDDR3, 1,986 GHz
  • Bellek bantgenişliği: 32 x 1,986 = 63,552 GB/s
Örneklere baktığımızda, 256 bit bellek veriyolu genişliğine sahip Radeon HD 4870'in, 448 bit bellek veriyolu genişliğine sahip GeForce GTX 260'tan biraz daha yüksek bellek bantgenişliği  olduğunu görüyoruz. Radeon HD 4870, daha dar olan veriyolu genişliğini, 3.6 GHz efektif frekansında çalışan GDDR5 bellekleri sayesinde kapatıyor. Onunla aynı veriyolu genişliğine sahip Radeon HD 4850'ninse GDDR3 bellekleri, bantgenişliğinin neredeyse yarısı kadar kalmasına neden oluyor.
Demek ki bellek bir ekran kartının bellek performansı tek başına bellek veriyolu genişliğiyle tam olarak belirlenemiyor. Bu hesaplamaların giriş seviyesi kartlara uygulanması ise daha ilginç sonuçlara gebe. Giriş seviyesi kartların biraz pahalı olanlarında GDDR3 daha yaygınken, firmalar ucuz kartlarda DDR2 bellek kullanabiliyorlar. Bu durum, kart isimlendirmelerindeki yetersiz ayrımlarla birleştiğinde kullanıcının aslında düşük performanslı kartı almasıyla sonuçlanabiliyor. Hemen gözümüze çarpan örnek, GeForce 9500 GT. Piyasada 128 bit bellek veriyolu genişliğine sahip bu kartın DDR2 bellekli sürümleri 60 dolar seviyesinden satılırken,GDDR3 bellekli modeller 100 doların birazcık üzerinde fiyatlara bulunabiliyor.
GeForce 9500 GT DDR2
  • Veriyolu genişliği: 128 bit = 16 Byte
  • Bellek tipi ve efektif frekansı: DDR2, 1,0 GHz
  • Bellek bantgenişliği: 16 x 1,0 = 16 GB/s
GeForce 9500 GT GDDR3
  • Veriyolu genişliği: 128 bit = 16 Byte
  • Bellek tipi ve efektif frekansı: GDDR3, 1,6 GHz
  • Bellek bantgenişliği: 16 x 1,6 = 25,6 GB/s
GDDR3 model, DDR2'li modelin 1.5 katı gibi bir bantgenişliği sunuyor. Kullanıcının kafası yeterince karışmamış gibi, bir de DDR2'li kartların 1 GB bellekli modelleri, GDDR3'lü olanlardan bu yazının hazırlandığı tarihte 20 dolar kadar daha ucuza bulunabiliyor ve bilgisayar parçası satıcıları da bellek miktarını öne çıkararak satma eğilimli. :) Bu nedenle, özellikle giriş seviyesi kart alırken ne aldığınıza dikkat edin.
(*)Yıldızla bir not belirtmiştik. "Efektif frekans" dediğimiz şeye GHz olarak değil, GT/s olarak da rastlayabilirsiniz. Bu, esas çalışma frekansıyla efektif frekansı ayırmak için kullanılıyor. Fark bellek tiplerinde. DDR2 ya da GDDR3 bellekler için efektif frekans çalışma frekansının iki katıyken, GDDR5 bellekler için dört katıdır. Bu nedenle örneğin Radeon HD 4850 ve Radeon HD 4870'in belleklerinde esas çalışma frekansı hemen hemen aynıyken, Radeon HD 4850'nin GDDR3 bellekleri efektif frekans olarak Radeon HD 4870'in GDDR5 belleklerinden daha düşük bantgenişliği verir.