10 Mayıs 2011 Salı

SİHİR VE KEHANETLE İLGİLİ HADİSLER .


Ebu Hüreyre (r.a.) buyuruyor ki:
 
 
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kim (sihir maksadıyla) bir düğüm vurur sonra da onu üflerse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa sirke düşer. Kim birşey asarsa, o astığı şeye havale edilir.”  (1)

Safiyye Bintu Ebi Ubeyd (r.a.) buyuruyor ki:
Resulullah (sav)’ın zevce-i paklerinden naklen anlatıyor: “Resululah (sav) buyurdular ki: “Kim bir arrafa (kahine) gelir, birşeyler sorar ve söylediklerine de (inanıp) onu tasdik ederse, kırk gün namazı kabul edilmez.” (2)

Hz. Aişe (r.a.) bildiriyor.
Hz. Peygamber (sav)’e (yahudiler tarafından) sihir yapıldı, öyle ki, Resulullah (sav) yapmadığı bir şeyi yaptım vehmine düşüyordu. Bir gün benim yanımda iken Allah’a dua etti, sonra tekrar dua etti. Ve dedi ki: “Ey Aişe, hissettin mi, sorduğum hususta Allah bana fetva verdi?” “Hangi hususta Ey Allah’ın Resulü?” dedim. “İki kişi bana gelip, biri başucumda, diğeri de ayak tarafımda oturdu. Biri diğerine: “Bu zatın rahatsızlığı nedir?” dedi. öbürü: “Büyüdür!” dedi. Önceki tekrar sordu: “Kim büyüledi?” Diğeri: “Lebid İbnu’l'A’sam adındaki Beni Züreykli bir yahudi” diye cevap verdi. Öbürü: “Büyüyü neye yaptı?” dedi. Arkadaşı: “Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma tomurcuğunun içine” cevabını verdi. Diğeri: “Pekala, şimdi nerede?” diye sordu. Arkadaşı: “Zervan kuyusunda!” cevabını verdi.” Bunun üzerine Resulullah (sav) Ashabından bir grupla birlikte (ra) kuyuya gitti, ona baktı, kuyunun üzerinde bir hurma vardı. Sonra benim yanıma dönüp: “Ey Aişe! Allah’a yemin olsun, kuyunun suyu sanki kına ıslatılmış gibi(bulanık) ve (o kuyu ile sulanan) hurma ağaçlarının başları da sanki Şeytanların başları gibiydi!” dedi. Ben: “Ey Allah’ın Resulü! Onu(kuyudan) çıkardın mı?” diye sordum. “Hayır!” dedi ve ilave etti:“Bana gelince, Allah bana afiyet lütfetti ve şifa verdi. Ben ondan halka bir şer gelmesine sebep olmaktan korktum!” Resulullah onun gömülmesini emretti ve yere gömüldü.” (3)

Zeyd İbnu Erkam (r.a.) buyuruyor ki :
 Resulullah (sav)’a sihir yapıldı. Bu yüzden günlerce hasta düştü. Sonunda Cebrail aleyhisselam gelerek: “Seni yahudilerden bir adam sihirledi. Yaptığı sihir düğümünü falanca kuyuya attı” dedi. Resulullah (sav) Hz. Ali (ra)’yi (bu maksadla oraya) gönderdi. Ali (ra) düğümü oradan çıkarıp çözdü. (Sihir çözülünce) Aleyhissalatu vesselam, bağdan kurtulmuş gibi kendine geldi. Resulullah (sav) bunu, o yahudiye zikretmedi ve onun yüzünü de hiç görmedi.” (4)

Kaynak :
1)Nesai,Tahrim 19, (7,112)
2)Muslim ,Selam 125, (2230)
3)Buhari,Tibb 47,49,50, Cizye 14,Edeb 56; Muslim Selam 43,(2189)
4)Nesai, Tahrim 20, (7,112,113)

ÜÇ AYLAR

RAMAZANI   ŞERiF

1 Eylul Pazartesi ( 01.09.2008 ) gunu idrak edecegimiz mubarek ” Ramazan-i serif ” ayi, 11 ayin sultanidir. Ummet-i Muhammed`in ayidir. Gunduzleri orucla, geceleri teravih namazlariyla ihya edilir. ” Ramazan-i serif Kur`an ayidir. Bu itibarla, Kur`an okumasini bilen herkes, bu ayda hatim yapmalidir.”
Ramazan ayinin evveli rahmet, ortasi magfiret, sonu da cehennemden azaddir.
- Ramazan-i serifte yapilmasi tavsiye edilen ibadetler :
*Birinci on gun icinde, mumkunse, ” tesbih namazi ” kilinir ve ”Hatm-i enbiya ” yapilir.
* ikinci on gun icinde, mumkunse, yine ” tesbih namazi ” kilinir ve ” hatm-i enbiya ” yapilir.
* Ucuncu on gun icinde ise ” tevbe-istigfar, hatm-i enbiya ve 7 salat-u selamdan ” sonra mumkunse ” hatm-i  istigfar ” yapilip, (yani 1001 defa, ” Estagfirullahe`l-azim ve etubu ileyk ) denilip, bittikten sonra da ” 7 ila 70 salatu selam okunur ve dua edilir.”
* iftara yakin : ” Allahumme ya vasia`l-magfiratigfirli ”,
* iftarda da, ” Allahumme leke sumtu ve bike amentu ve aleyke tevekkeltu ve ala rizkike eftartu ve savme gadin neveytu ”  veya ” Zehebez zameu vebtelletil uruku ve sebetel ecru insaallah ” dualari okunur.

ŞA’BAN AYI

Aklı olan her mü’min’in Şa’ban ayında gafil bulunmayıp geçmişte işlemiş olduğu günahlara tevbe ve istiğfar etmelidir. Böylece Ramazan ayını karşılamya müsait ve hazır olmalıdır. 

Bu ayda Müslümanlar Allah Teala’ya yalvarıp yakarmalı, günahlarından temizlenmeli ve bu ayın sahibi olan Resulullah(s.a.v.)’in yoluna samimi olarak girmelidir. Sünnet-i Resulullah’a sarılmak kalbdeki fesadı temizler ve kalp hastalığını tedavi eder. 
Tevbe ve ibadetleri yarına bırakmamalı, bunları ihmal ve gaflet etmekten ısrarla sakınmalıdır. Çünkü günler üçtür; birisi dünkü gündür, geçip gitmiştir. Birisi bugünkü gündür çalışmak gerekir. Birisi de yarınki gündür, o da emelden ibarettir. Yarına erişip erişmeyeceğin belli değildir. Geçen gün ibret, bugün ganimet, yarın ise tehlikelidir. 
Bunun gibi aylar da üçtür; biri Recebdir ki geçti, geri dönmesi düşünülemez. Birisi Ramazandır, beklenmektedir. Ona kavuşup kavuşamayacağını bilemezsin. Şa’ban bu iki ayın arasında köprü gibidir. Bunun için içinde bulunduğun Şa’ban ayında taat ve ibadeti ganimet ve büyük kazanç bilmen gerekir. 
Resulullah 
(s.a.v.) nasihat ettiği birine – ki bunun Abdullah bin Ömer (r.a.) olduğu rivayet edilir – hitaben: 
Ey Abdullah! Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil: 
- İhtiyar, aciz ve kuvvetsiz olmadan gençliğin, 
- Hasta ve sakat olmadan sıhhatin, 
- Fakir ve yoksul olmadan zenginliğin, 
- Meşguliyetten önce boş vaktin, 
- Ölümden önce hayatın kıymetini bil
” buyurdu. 


RAHMET VE MAĞFİRETİN YAĞDIĞ GECE: BERÂT GECESİ
Millet olarak büyük bir heyecan ve sürûr ile ihyâ ettiğimiz mübârek gecelerden biri de, Berât Gecesidir. Bu geceye ait bazı hususiyetleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Kıblebu gecenin gündüzünde değişmiştir.
Bilindiği gibi Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke’de iken namazlarınıKudüs’e yönelerek kılardı. Medine’ye hicret ettikten sonra da yine Mescid-i Aksâ’ya doğru dönerek namazlarını edâ ediyordu. Bu sebeple Mescid-i Nebevî inşâ edildiği zaman kıblesi Kudüs’e doğru yapılmıştı. Bu da Yahudileri çok sevindirmişti. Onlar şöyle diyorlardı:
“Muhammed (s.a.v.) bizim kıblemize dönüyor da bizim dinimizi beğenmiyor.”
Halbuki Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. İbrahim’in kıblesine yönelmek istiyor ve Allah Teâlâya bu hususta duâ ediyordu. Hicretin ikinci yılında Şâbân ayının onbeşinde bir ziyaret içinBenî Seleme yurduna gitmişti. Cemaatle birlikte mescidde öğle namazının ikinci rek’atini edâ ederken KIBLE’nin KÂ’BEolduğunu beyan eden âyet nâzil oldu. Bu İlâhî vahiy üzerine Resûlüllah Efendimiz namaz içinde iken KÂ’BE-İMUAZZAMA tarafına döndü. Cemaat da safları ile birlikte KÂ’BE’ye doğru yöneldiler. İşte bunun için o mescide, Mescidü’l-Kıbleteyn: iki kıbleli mescid” adı verildi.
2. Her mühim işin bu gecede hikmetli bir şekilde ayrımı ve seçimi yapılır. (Duhân suresi, 4) Yani bütün insanların gelecek seneye kadar rızıkları, ecelleri ve diğer işleri bu gecede yazılır, vazifeli meleklere taksim edilir(Hak Dîni Kur’ân Dili, 6, 4295)
3. Berât Gecesinde kılınan namazların, okunan Kur’ânların, yapılan tevbe ve istiğfarların fazileti çok büyüktür. Bu geceye mahsus 100 rek’at namaz vardır. Önümüzdeki günlerde  târifi gelecek. Hak Dîni Kur’ân Dili, Fütühât-ı İlâhiyye Tefsîri’nde, Sâvîde ve daha bir çok eserde bu namazdan bahsolunmaktadır.
4. Hz. Ali (r.a.) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurur: “Şâban ayının 15. gecesi olunca o geceyi ibâdetle, gündüzünü de oruçla geçiriniz. Çünkü rahmet-i ilâhî o gece güneşin batması ile dünya semâsına iner ve
Allah Teâlâ şöyle buyurur:Bağışlanmak isteyen yok mu, günahlarını bağışlayayım. Rızık isteyen yok mu, rızkını vereyim. Bir derde müptelâ olan yok mu, ono sağlığına kavuşturayım.’ Bu hâl güneş doğuncaya kadar devam eder.”(et-Terğîb ve’t-Terhîb, 2, 119)

Hz. Âişe (r.anhâ)anlatır:
Resûlüllah (s.a.v.) geceleyin kalkıp namaza durdu; secdeyi o kadar uzattı ki ruhunu teslim ettiğini sandım. O’nu böyle hareketsiz görünce kalkıp baş parmağını hareket ettirdim, sonra geri yerime döndüm. Secdesinde şöyle duâ ettiğini işittim:Azâbından affına sığınırım, gadabından rızâna sığınırım, Sen’den yine Sana sığınırım. Ben Sen’i Sen’in Zâtını övdüğün gibi övemem.” Başını secdeden kaldırıp namazdan ayrılınca, Bu gece hangi gecedir bilyiyor musun?” dedi. BenAllah ve Resûlü daha iyi bilir’ deyince Bu gece Şâban’ın 15. gecesidir. Allah(c.c.)Şâban’ın 15. gecesinde kullarının hâline muttâli olur, bağışlanmak isteyenleri bağışlar, yardım istiyenlere de yardım eder” (Terğîb ve Terhîb, 2, 119) buyurdu.
5. Peygamberimize (s.a.v.) ümmetinin tamamına şefaat etme salâhiyeti bu gecede verilmiştir. Resûlüllah Efendimiz, Şâban’ın 13. gecesinde ümmetine şefaat edebilmek için iltica etmiş,Cenâb-ı Hak duâsını kabul ederek ümmetinin üçte birine şefaat etme salâhiyetini vermiştir. Şâban’ın 14. gecesinde ümmetinin üçte ikisine, 15. gecesinde de ümmetinin tamamına şefaat etme salâhiyeti verilmiştir. (Tefsîru Âlusî, 25, 112)  
6. Bu gecede İlahî af îlan edilir. Allah Teâlâ, Berât Gecesi’nde bütün Müslümanlar’ı affeder. Ancak bu umumî affın dışında kalanlar da vardır. Her ne kadar insan, mahlûkâtın en şereflisi ve Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi ise de, zaman zaman dünya ve âhiret dengesini iyi ayarlayamamakta, sanki gâyesiz yaratılmış gibi hareket etmektedir. Böylece Allah’ın haram kıldığı bazı kötülükleri yapmaktadır. İşte idrâk edeceğimiz 
BERÂT KANDİLİ’nde Mevlâmız, Müslümanlar’ın yapmış olduğu günahları bağışlar. Biz de bu mübârek geceyi ihyâ ederek İlâhi affın şumûlüne girmeye çalışmalıyız. Bu gecede af edilmeyen insanları ise Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle açıklamaktadırlar:

Hz. Âişe (r.anhâ) vâlidemiz anlatıyor: Bir gece Resûlüllah(s.a.v.) yanıma geldi elbiselerini çıkardı, biraz durduktan sonra tekrar giyindi. Peşine takıldım. Bâki’ kabristanlığında insanların ve şehitlerin affı için duâlar etti. O’na:
“Anam-babam fedâ olsun. Sen Allah’ın rızâsının peşinde iken ben de dünyanın peşindeyim” diyerek gedi döndüm ve evime geldim.Resûlüllah (s.a.v.) da ardımdan içeri girdi. Sık sık soluk alışımın sebebini sordu. Kendilerine olup bitenleri anlattım.
Allah ve Resûlü’nün sana haksızlık sana haksızlık edeceğimden mi korkuyorsun? Cebrâil bana geldi ve “Bu gece Şâban’ın yarısıdır. Bu gecede Cenâb-ı Hak, Benî Kelp kabîlesinin koyunlarının tüyleri sayısınca kişiyi cehennemden âzâd eder. Fakat bu gece;
1. Müşrikleri,
2. Kindârları,
3. Akrabaları ile alâkasını kesenleri,
4. Ana ve babalarına isyan edenleri,
5. Alkolik olanları, Allah Teâlâ affetmez, (Terğîb ve Terhîb, 4, 359) buyurdular.
Berât Gecesi’nin, İslâm âleminin huzur ve saâdetine ve hayırlı inkişâflara vesîle olmasını niyâz ederiz. 

10-11-12 Aralık 1997 Fazilet Takvimi, arka yazıları

Şaban Ayi’nin Faziletleri…
Bu aya «Saban» adinin verilmesi, kendisinden bir çok iyiliklerin dogmasi yüzündendir. «Saban»kelime olarak «patika» mânâsina gelen ve «faydali bir yol» demek olan «sî´b» mastarindan türemistir.Peygamber`imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

“Saban Ayi girince, nefsinizi temizleyin ve bu ay boyunca niyetlerinizi iyi ediniz.” 

Hz. Ayse buyurur ki; «Peygamber’imiz bize
«
hiç bozmayacak» dedirtecek kadar oruç tutar ve «Artik oruç tutmaz» detirtecek kadar yerdi. En çok Saban Ayi içinde oruç tutardi.» Usame Ibni Zeyd buyurur ki:
«Peygamber ‘imize «
Yâ Rasülellah , seni Saban Ayi kadar hiç bir ayda oruçlu görmüyorum» dedim. Bana söyle cevap buyurdu; «Saban, Receb Ayi ile Ramazan Ayi arasinda ihmal edilen bir aydir. Bu ay içinde amellerin Allah katina çikarildigi bir aydir. Bende amelim Allah Katina çikarken, oruçlu olmak istiyorum.
Buhâri ile Müslim’e göre. Hz. Ayse buyurur ki;
«
Peygamber ‘imizin Ramazandan baska hiç bir ayi sonuna kadar oruçlu geçirdigini görmüs degilim. Saban ayindan fazla içinde oruç tuttugu bir ay da görmedim.» Baska bir rivayete göre. Hz. Ayse
«Saban Ayi’nin hepsini oruçlu olarak geçirirdi»seklinde iken Müslim’in bir rivayetine göre de «Cok azi müstesna Saban Ayi’ni oruçlu geçirdigi» bildirilmektedir. Ikinci rivayet, ilkini açiklamaktadir. Buna göre «Tamâmin tutardi» demek. «Büyük bir çogunlugunu oruçlu olarak geçirirdi» demektir. Söylendigine göre, yer yüzünde Müslümanlarin nasil iki bayrami varsa gökte meleklerin de iki bayram gecesi vardir. Meleklerin bayram geceleri. Saban Ayi’nin onbesinci gecesine rastlayan «
Berat» gecssi ile «Kadir» gecesidir. Mü’minlerin bayramlari ise Ramazan Bayrami ile Kurban Bayramidir. Bu yüzden Saban Ayi’nin onbesinci gecesi «
Melekler Bayrami» adi verilmistir. Sübkî Tefsir Kitabinda buyurdu ki; «
Saban Ayi’nin onbesind Gecesi (Berat Gecesi) bir yilin günahlarini. Cuma Gecesi bir haftanin günahlarini. Kadir Gecesi de bütün ömrün günâhlarini giderir» Yani bu geceleri ibadet üe geçirmek, günâhlarin giderilmesine sebeb olur. Bu yüzden Berat Gecesi’nin bir adi da «
Keffaret Gecesi»´dir. Peygamber ‘imizin «Iki bayram gecesi ile Saban Ayi’nin onbesinci gecesini ibâdetle geçirenlerin kalbieri, diger kalblerin öldügü gün ölmez» seklindeki hadisine dayanarak bu gecenin bir baska adi da «Hayat Gecesidir.Ayrica Peygamber ‘imizin Saban’in onüçüncü gecesi yaptigi duâ üzerine ulu Allâh’in kendisine Ümmetinin üçte biri üzerinde sefaat yetkisi verdigini, ondordüncü gecesi yaptigi dua üzerine kendisine ümmetinin üçte ikisi üzerinde sefaat yetkisi verdigini ve onbesinci gecesi duâ etmesi üzerine israrla Allah’in emrinden kaçanlar disinda kalan bütün ümmeti üzerine sefaat yetkisi verildigini bildiren bir rivayete dayanarak. Sabanin onbesinci gecesine «
Sefaat Gecesi» adi verilmistir. Yine Peygamber ‘imizin
«
Ulu Allah Saban ayinin onbesinci gecesi kullara nazar eder ve Allah’a ortak kosanlar ile bozguncular disinda kalan bütün herkesi afveder» seklindeki bir hedisine göre de bu gece «Magfiret Gecesi» adini almistir.Asagida nakledecegimiz hâdiseye dayanarak, bu geceye «
Azâd Gecesi» adi da verilir. Sahâbilerden Hz. Enes Ibni Mâlik buyurur ki; «Peygamber ‘imiz bir gün beni bir is için Hz. Ayse ‘nin evine gönderdi. Eve varinca Ayse’ye «
Çabuk ol, cünki ben Peygamber ‘imizin yanindan, etrafindakilere Saban Ayi’nin onbesinci gecesini anlatirken ayrildim» dedim. Bunun üzerine Hz. Ayse bana buyurdu ki: «Yâ Enes otur da sana Saban Ayi’nin onbesinci gecesi hakkinda bîr hâdise anlatayim. O gece sira bende idi. Peygamber eve geldi, yanimda yataga girdi. Fakat geceleyin uyaninca onu yanimda bulamadim. Içimden «
Her halde Kibdi Cariyesinin evine gitti» dedim. Evden Mescid’e vardim, karanlikta ayagim O’na takildi. O söyle diyordu:  
«— Sana cismim ve duygularimin kemâli secde etti. Kalbim sena inandi. Iste elim. Ey ulu Allah, onunla isledigim bütün kusurlara gelince, her uludan istenir, sen de büyük günâhlarimi bagisla. Yüzüm yaraticisina, biçimlendirenine ve üzerine göz ve kulak acana secde etti.»Arkasindan basini kaldirip söyle dedi:

«— Allah’im! Bana içimde senin korkunu tasiyan, sirkten ari ve uzak, kâfir ve günahkâr olmayan bir kalb nasib eyle.» Arkasindan yine secdeye kapanarak söyle dedi:
«— Öfkesinden kaçinip rizana, cezandan çekinip afvina, senden uzak kalmaktan sakinip Sana siginirim. Ben seni övecek sifatlari sayamam. Sen kendini övdügün gibisin. Ben kardesim Davud gibi (A.S.) «
Efendim için yüzümü topraga sürdüm, efendimin sanina yarasan, afvetmektir» diyorum.»Arkasindan basini kaldirinca O’na «
Ana-babam yoluna feda olsun. Sen bîr vadidesin, ben baska bir vadide (Sen de yapiyorsun, benim oklima geten ne idi)» mânâsina gelen bir sey» dedim. Bunun üzerine bana söyle buyurdu.  
«— Ey Hümeyra! Bu gecenin Saban Ayi’nin onbesinci gecesi oldugunu bilmiyor musun? Ulu Allah, bu gece kalb kabilesinin sürüsünün koyunlarinin killari sayisi kadar kisiyi cehennemden âzâd eder. Yalniz su alti kisi müstesna: Devamli icki içenler, ana-babanin kalbini kiranlar, zinaya düskün olanlar, almayacagi bir malin fiyatini yükseltmek için alis – verise karisanlar, suret
(resim) yapanlar ve kogucular.» Peygamber ‘imizin:
«
Saban Ayi’nin onbesinci gecesi Azrail (A.S)‘e bir sonraki Saban Ayina kadar ölecek olanlarin isimleri bildirilir. Insan, bir yardan agac diker, evlenir ve evler yaparken öbür yandan adi ölecekler arasina geçmistir. Azrail (A.S) kendisine son emir verilerek onun canini almayi beklemektedir» seklindeki bir hadisine dayanarak, bu geceye verilen bir isim de «Kismet ve Takdir Gecesi» dir.


ÖMER B. ABDÜLAZIZ (99-101/717-720)

ÖMER B. ABDÜLAZIZ (99-101/717-720)

“Onlar (o kimseler ki) kendilerine yeryüzünde iktidar verdigimiz takdirde, namazi kilarlar, zekati verirler, iyiligi emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalisirlar. Bütün islerin sonu Allah’a aittir.” (Hac/41)
Dogum yeri ve tarihi konusunda degisik rivayetlerin bulundugu Ömer b. Abdülaziz’in Medine’de dogdugu rivayeti kuvvetli görüslerdendir.
Babasi Abdülaziz’in Misir alisi olmasi münasebetiyle hayatinin büyük bir bölümü orada geçmistir. Daha sonra babasinin istegi üzerine Medine’ye giden Ömer b. Abdülaziz egitimini orada tamamlamaya çalisti. Sahabenin, hadis ravilerinin meclislerine devam eder, ayrica siir ve edebiyat meclislerine katilirdi. Hatta onun meclisi, fakihler, alimler ve edipler meclisiydi. Ömer’in annesi de, Ümmü Asim bint. Asim b. Ömer b. Hatta bint’tir. Yumusak huylu, güzel ahlakli, zühd ve takva sahibi bir hanimdi.
Halife Abdülmelik, onu Dimesk’e (Sam) çagirmis ve kizi Fatima ile evlendirmistir. Daha sonra Halife Velid tarafindan Hicaz Valiligi’ne tayin edildi.
Keyfî uygulamalarda bulunan diger valilerin aksine Ömer, sehre gelir gelmez hadis bilen 10 dindar kimseden bir meclis kurdu. Bütün mühim isleri bunlarla görüsüp karara bagladiktan sonra uygulamaya koyulurdu. Bu uygulamasindan dolayi, Haccac’in zulmünden kaçan kisiler, Mekke ve Medine’ye siginmaya basladilar. Bu durum Haccac’in Ömer’e karsi tavir almasina sebep oldu. Aralari açildi ve görevden aldirdi. Yedi yil yaptigi bu görevdeki basarisiyla saygin zevat tarafindan takdir topladi. Nitekim bu alim Reca b. Hayyan’in destegi sayesinde veliaht tayin edildi.
Halife Süleyman b. Abdülmelik’in ölümünden sonra Halife seçildi. Abdülmelik’in ogullari Yezid ve Hisam tarafindan buna itiraz edilmisse de halkin teveccühüyle bu is tamamlandi. Ömer b. Abdülaziz Halife oldu. (*)
HALIFE OLDUKTAN SONRA YAPTIKLARI ISLER
Itiraf etmek gerekir ki, Muaviye’den itibaren fethedilen bölge sakinleri ikinci sinif (mevalî) vatandas muamelesi görüyorlar, Müslüman olmalarina, askerî seferlere katilmalarina ragmen haraç vermeye mecbur tutuluyorlar veya ganimetten çok az pay aliyorlardi. Gayr-i Arap (Arap olmayan) kimseler Islam’a karsi süpheyle bakiyorlardi.
Halife Ömer, Müslüman olanlarin hangi irktan olursa olsun diger Müslümanlarla esit olduklarini açikladi. Onlardan vergi (haraç) alinmayacagini ifade etti.
Savastan ziyade barisi esas alan Ömer, bu tutumundan dolayi birçok kabilenin Müslüman olmasini sagladi. Bu, tefessüh eden Emevî hanedaninda idari bir reform niteligi tasimaktadir. Kararlarin alinmasindan ziyade uygulanmasi daha büyük önem arzetmekte; bunun için de derhal idareye gelir getirmeyen halk tarafindan sevilmeyen, halka zulmeden ve keyfî tasarrufta bulunan valileri degistirip yerine yenilerini getirdi. Tayinde en çok dikkate aldigi konu; ehliyet, ilim, takva ve salih ameldi. O, devlete sadikane hizmet verecek idarecilere görev verdi. Böylece hilafet müessesesi taze kanla takviye edilmis ve dört halife devrindeki canliligina kavusmustur.
Bu degisiklikler ve uygulamalar, hilafeti elinde bulunduran Umeyye ogullarini ciddi sekilde rahatsiz ediyordu. Yer yer açiga vursalar da pek fazla bir sey de yapamiyorlardi.
Emevî ileri gelenleriyle Ömer arasinda söyle bir tartisma geçer:
Ömer onlarin “Bize görev ver” tekliflerine, “Isterseniz her birinizi asker yapayim.” cevabini verir.
Emevîler:“Ne diye yapamayacagimiz bir seyi bize teklif ediyorsun?” diye söylenip, “Akraba degil miyiz? Bizim de bir hakkimiz yok mu?” diye diretince Ömer:
“Benim için bu konuda, sizinle en uzak bir Müslüman arasinda hiçbir fark yoktur.” diyerek bu konuda tavrini koydu.
Ömer, minberlerde Hz. Ali (R.A.)’yi lanetlemeyi kaldirdi. Babasi Abdülaziz’in Misir’da takip ettigi yolu takip etmis olmasina sasilmaz. Zira kendisinden rivayet edildigine göre babasi hutbede Hz. Ali (R.A)’nin adinin zikredildigi yere gelince kekeler, dili tutulurdu. Oglu Ömer, niçin öyle yaptigini sordugunda söyle cevap verdi:
“Ogulcagizim! Bilesin ki, Ali b. Ebi Talip hakkinda bizim bildiklerimizi halk bilse, bizden ayrilip onun çocuklarina tâbi olurlar.” Ömer halife olunca hutbede Hz. Ali’ye sebti lanetlemeyi kaldirdi. Onun yerine Nahl 90. ayetin okunmasini sagladi.
Bu uygulamalaridir ki, Ömer b. Abdülaziz’i müceddit, II. Ömer ve Besinci Halife ünvanina kavusturmustur. Herseyi Allah’ta gören bir insanin neler yapabileceginin en güzel örnegini veren Ömer b. Abdülaziz, hadis ilminin tedvininde oynadigi rol de takdire sayandir.
Iki sene bes aydan fazla sürmemis olan Hilafeti esnasinda, içte ve dista fevkalade hayirli isler yapmistir. Fitnecilerin fitnesine maruz kalan Halife, hicrî 101 yilinin Recep ayinda vefat etti.
DEVLET ADAMLIGINA TIPIK ÖRNEK
Emirul Mü’minin Ömer b. Abdülaziz vefat edince, ondan sonra Yezid b. Abdülmelik halife oldu. Hanedandan biri gelerek:
“Ey mü’minlerin Emiri Yezid! Su müraî adam (Ömer b. Abdülaziz) Mü’minlere ihanet etti. Gücünün yettigi kadar cevher ve inciyi evinin iki odasina doldurup kilitledi.” dedi. Bunun üzerine Yezid, Ömer’in hanimi olan kiz kardesine haber göndererek çagirtti ve:
“Bana, Ömer’in kilitli iki odaya cevher ve incilerini doldurup biraktigina dair haber geldi.”dedi. Bunun üzerine Fatima:
“Kardesim, Ömer su bohçanin içindekinden baska ne bir tüy, ne de bir yele birakti.” dedi. Yezid bohçayi açti. Içinde yamali ve kalin bir entari, bir aba ve zayif astarli kalin bir cübbe buldu… Bana bunlari degil, kilitli iki odanin anahtarini verin denmesi üzerine Fatima:
“Mü’minlerin Emirinin ölümüyle bana musibet veren Allah’a yemin ederim ki, o halife olali onun istemedigini bildigim için, o iki odaya hiç girmedim. Sunlar oranin anahtaridir. Gel, aç ve içindekilerini Beytü’l Mal’e naklet.”
Yezid ve sikayetçi Ömer b. Velid gidip eve girdiler; odalardan birini açtilar, baktilar ki deriden bir sandalye, yaninda serilmis dört çömlek ve bir de testi buldular. Bunun üzerine sikayetçi “Estagfirullah” dedi. Sonra ikinci odayi açtilar. Baktilar ki çakillarla serilmis bir mescid ve tavaninda da asilmis bir zincir vardi. O zincirde de boynuna geçecek kadar bir halka vardi… Orada kilitli bir sandik buldular, açtilar. Onda bir sepet vardi, sepette bir cübbe ile bir yün elbise vardi. Yezid ve yanindaki aglayarak söyle dedi:
“Ey kardesim, Allah sana rahmet eylesin. Muhakkak senin hem gizlin ve hem de asikârin temizmis.” Sikayetçi de:
“Estagfirullah, ben bana söylenen seyi söyledim.”
(Prof. I. Süreyya Sirma, Emeviler Dönemi, Hilafetten Saltanata, s. 108, 109)
DÜSMANINI HAYRAN BIRAKAN HALIFE
“Bir insanin, imkansizliklari dolayisiyla, ruhbanca bir yasantiya sahip çikmasi, dünyadan el-etek çekmesi çok kolaydir. Çünkü onun zaten terkedecegi herhangi bir dünya malina sahipligi yoktur. Fakat bu halife gibi, dünyanin en büyük devletinin yöneticisi için ayni seyleri söylemek mümkün degil. Onun elindeki hazinelere ragmen, bunlarin hiçbirine aldirmayip, siradan bir fakirin yasantisina sahip çikmasina hayran olmamak dogrusu elden gelmiyor.” (**)
Bu sözler, Ömer b. Abdülaziz vefat ettikten sonra ona olan hayranligini gizlemeyen Roma Imparatoruna ait.
ÖMER B. ABDÜLAZIZ’DEN HIKMETLI SÖZLER
“Ey insanlar, kim bizimle arkadaslik yaparsa, bes sey için yapsin, bunu yapmazsa, bizden uzaklassin:
1- Ihtiyaçlarini karsilayamayanlari bize bildirsin.
2- Hayir için bize yardimci olsun.
3- Bilmedigimiz hayir yollarini bize ögretsin.
4- Bizim yanimizda kimsenin giybetini yapmasin.
5- Bos seylerden bize bahsetmesin.”
•••
“Seni en çok hayrete düsüren sey nedir?” diye soran arkadasina:
“Beni en çok sasirtan sey, bir kimsenin, Allah’i bilip, O’na isyan etmesi; Seytan’i bilip ona itaat etmesi ve dünyayi bilip ona meyletmesidir.”
•••
Hanedandan biri:
“Ya Emire’l Mü’minin, senden önceki Halifeler bize hediyeler verirlerdi. Sen ise bize yasakladin. Halbuki buna alismis ailem ve de sikintim var. Izin ver de, eskisi gibi bize birseyler verilsin!” Ömer:
“Ölümü sikca an! Geçimde daraldiysan, seni rahatlatir; bolluk içerisindeysen de seni daraltir.”
•••
Istisareye çok önem veren Ömer b. Abdülaziz, Muhammed b. Ka’b’a:
“Basima gelenleri görüyorsunuz, bana ne tavsiye edersiniz.”
“Sen ihtiyarlari baba, gençleri kardes ve çocuklari evlat kabul et. Babana ihsan, kardeslerine rahmet, evladina da sefkat göster!”
Reca ise:
“Kendin için istedigini baskasi için de iste, kendin için istemedigin bir seyi baskasina da isteme!”
Salim ise:
“Bütün dünya nimetlerine karsi öyle bir oruç tut ki, iftarin ölüm olsun.” (***)
HALIFE SEÇILINCEKI HALI
Kendi adinin anildigi hilafet fermani okundugunda Ömer:
“Vallahi, ben bu isi asla Allah’tan istememistim.”
Ne var ki salih iradeler, onu böylesine tehlikeli anlar için seçmisti. O da “adam” olacak ve emaneti kabul edecekti. Büyük hukukçu Salim’us-Sûddî’ye:
“Hilafetim, seni sevindirdi mi, üzdü mü?” Sûddî:
“Insanlarin hesabina sevindim; ama senin payina da üzüldüm.” Ömer:
“Nefsimin helakindan korkuyorum.” Sûddî:
“Korkuyorsan çok iyi… Çünkü ben de korkmamandan endiseliydim.” Ömer:
“Bana bir ögüt ver!” Sûddî:
“Sunu unutma: Babamiz Adem, bir tek günah için cennetten çikarildi.”(1)
ILK HUTBE
“Ey Nâs! Kuskusuz Kur’an’dan sonra Kitap, Muhammed (s.a.v.)’den sonra Peygamber yoktur. Bilesiniz ki, ben hakim degil infaz ediciyim. Kanun koyucu degil tâbiyim. Ben sizin hiçbirinizden daha hayirli degilim; üstelik içinizde yükü en agir olan kisiyim. Zalim devlet reisinden kaçan adam zalim degildir. Surasini iyi biliniz ki, Allah’a isyan hususunda kula itaat edilmez.”(2)
Kaynaklar
(*) Dogustan Günümüze Büyük Islam tarihi, c. II, s. 402-413 Çag Yay.
Islam Tarihi (Siyasi, Dini, Kültürel, Sosyal) c. I, s. 412-148 Kayhan Yay.
(**) Islam’da Ihya Hareketleri, Mevdudi, Pinar Yay., s. 69
(***) Emeviler Dönemi, Hilafetten Saltanata, s. 85-86/89-93
(1) Ömer b. Abdülaziz Dönemi ve Islam Inkilâbi, Imadüddin Halil s. 58-59, Bir Yayincilik
Emeviler Dönemi/Hilafetten Saltanata
(2) Islam Tarihi, H. Ibrahim Hasan 1. c. s. 415.

Kıyamet Gününde Şehitliğin Ve Şehitlerin Üstünlüğünü Gören Müminin, Allah Yolunda Savaşıp Şehid Olmak İçin Dünyaya Dönmek İsteyişi


Kıyamet Gününde Şehitliğin Ve Şehitlerin Üstünlüğü
Kıyamet Gününde Şehitliğin Ve Şehitlerin Üstünlüğü

Kıyamet Gününde Şehitliğin Ve Şehitlerin Üstünlüğünü Gören Müminin, Allah Yolunda Savaşıp Şehid Olmak İçin Dünyaya Dönmek İsteyişi:

İmam Ahmed b. Hanbel… Enes b. Mâlik’ten rivayet etti ki; Rasûlulah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“(Kıyamet gününde) cennetliklerden biri huzura getirilir. Kendisine: “Ey Ademoğlu! Yerini nasıl buldun? Beğendin mi? Dile, ne dilersen!” deni­lir. O da şehitliğin fazilet ve üstünlüğünü gördüğü için şöyle der: “Tek dile­ğim, beni dünyaya geri göndermen ve orada Allah yolunda on kez öldürülüp şehit olmaktır!

Bu kez cehennemliklerden biri huzura getirilir. Kendisine denilir ki:

 Ey Ademoğlu! Yerini nasıl buldun, beğendin mi?

— Ya Rab! Yerim çok fenadır.

— Buradan kurtulmak için yeryüzü dolusunca altını fidye verir misin?

— Evet ya Rab!

—  Yalan söylüyorsun. Bundan daha azıni ve kolayıni senden istemiş­tim, yapmamıştın!

Bundan sonra o tekrar cehenneme gönderilir.

Bezzâr… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

Ateş gibi görülmemiştir: Çünkü ondan kaçmakta olan kimse uyuyor!.. Cennet gibisi de yoktur; çünkü onu istemekte olan kimse de uyuyor!..”

Hafız Ebû Ya’lâ… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:

Eğer mescidin dibinde yüz bin veya daha fazla sayıda cemaat olsa, bunların arasında cehennemliklerden bir adam bulunsa ve o adam soluklan-sa, soluğu da onlara isabet etse, mescidi ve içindeki herkesi yakar!..

Dünyadayken Nimetler İçinde Yüzen Bir Kimse, Cehenneme Girince O Nimetlerin Tadım Unutur. Dünyada Sefalet İçinde Kıvranan Bir Kimse, Cennete Girince Çektiği O Sefaleti Unutur:

İmam Ahmed b. Hanbel… Enes b. Mâlik’ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Dünyadayken en çok nimete mazhar olmuş cehennemliklerden biri, kı­yamet gününde getirilip ateşe bir kez daldırılır, sonra kendisine sorulur: “Ey Ademoğlu! Hiç hayır gördün mü? Hiç nimete mazhar oldun mu?” O da şöy­le cevap verir: “Hayır, vallahi Ya Rab.”

Cennetliklerden dünyadayken en çok sefalete maruz kalmış biri getirilip Cennete konulur ve kendisine şöyle sorulur: “Ey Âdemoğlu! Hiç sefalete maruz kaldın mı? Hiç sıkıntı çektin mi?” O da şöyle cevap verir: “Hayır val­lahi ya Rab. Hiç sefalete maruz kalmadım ve hiç sıkıntı   çekmedim.

Kıyamet Gününde Kâfirin Yeryüzü Doluşunca Altını Olsa Ve Azâbdan Kurtulmak İçin O Altınları Fidye Olarak Vermek İstese, Bu İsteği Kabul Edilmez:

İmam Ahmed b. Hanbel… Enes b. Mâlik’ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Kıyamet gününde kâfir, huzura getirilir ve kendisine şöyle denilir:

— Ne dersin? Yeryüzü doluşunca altının olsa, azâbdan kurtulmak için o altınları fidye olarak verir misin?

 Evet…

— Ama bundan daha fazlasını yağmalamışın.

İşte âyet-i kerimede söylenmek istenen budur:

Doğrusu inkâr edip inkarcı olarak ölenlerin hiç birinden, yeryüzünü dolduracak kadar altını fidye vermiş olsa bile, bu kabul edilmeyecektir.” (Âl-İmrân, 3/9i) Doğrusunu Allah bilir.

İmam Ahmed b. Hanbel… Enes b. Mâlik’ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Kîvâmet gününde cehennemliklerden bir adama denilir ki:

— Yeryüzündeki herşey senin olsa, o şeyleri -azâbdan kurtulmak için-fidye olarak.verir misin?

— Evet, veririm.

Onun bu cevabına karşı yüce Allah şöyle der:

— Bundan daha kolayım senden istemiştim. Sen daha Âdem’in sulbün­de iken bana hiç bir şeyi ortak koşmamanı senden istemiştim. Ama sen illâ da bana ortak koştun!

Cennetliklerin Ziyaretleşmeleri Dünyadaki Taât Ve Kusurlarını Birbirlerine Anlatmaları


Cennetliklerin Ziyaretleşmeleri Dünyadaki Taât Ve Kusurlarını Birbirlerine Anlatmaları
Cennetliklerin Ziyaretleşmeleri Dünyadaki Taât Ve Kusurlarını Birbirlerine Anlatmaları

Cennetliklerin Ziyaretleşmeleri Dünyadaki Taât Ve Kusurlarını Birbirlerine Anlatmaları:

Yüce Allah buyurdu ki:

Birbirlerine dönüp soruşurlar: Doğrusu bundan Önce ailemizin yanın­da bile korku içindeydik. Allah lütfedip bizi kavurucu azâbdan korudu. Doğ­rusu bundan önce de O’na yalvariyorduk. Şüphesiz O, iyilik yapandır, acı­yandır” derler.” (Tür, 52/25-28)

Ebubekir b. Ebi’d-Dünyâ… Enes’ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Cennetlikler cennete girip kardeşler birbirlerini özlediklerinde birinin tahtı diğerininkinin yanina doğru ilerler ve nihayet ikisi bir araya gelir. Biri diğerine:Cenabı Allah’ın bizi ne zaman bağışladığını biliyor musun?” diye sorar. Diğeri cevap verir: “Şöyle ve şöyle bir yerdeydik. Allah’a duâ ettik. O da bizi bağişadı.”

Yüce Allah buyurdu ki:

Birbirlerine dönüp soruşurlar: İçlerinden biri şöyle der: “Benim bir dostum vardı. Bana: Sen de mi ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman dirilerek ceza göreceğimizi tasdik edenlerdensin?‘ derdi.” Yanındakilere: “Siz onu bilir misiniz?” der. Biri bakıp onu cehennemin ortasında görür. Ona der ki: “Allah’a andolsun ki; az kalsın beni de mahvedecektin. Eğer Rabbimin lutfu olmasaydı ben de oraya götürülenlerden olurdum. Birinci ölümden son­ra bir daha ölmeyeceğiz değil mi? Azâb da görmeyeceğiz.” İşte büyük kur­tuluş şüphesiz budur. Çalışanlar bunun için çalışsın.” (Saftat, 37/49-61)

Bu kurtuluş insanları da cinleri de kapsamına alır.

Dirilerek ceza göreceğimizi tasdik edenlerden biri diyecek ki: Bir arka­daşım vardı. Bana vesvese vererek ahiret hayatını inkâr etmemi ve kâfir ol­mamı telkin ederdi. Ben Allah’ın rahmeti sayesinde ondan kurtuldum. Gelin cehenneme bakalım. Gidip cehenneme baktıklarında onu azabın derinlikle­rinde görürler. Cennetlik arkadaşı da, kendisini ondan kurtardığı için Allah’a hamd eder:

Allah’a and olsun ki; az kalsın beni de mahvedecektin. Eğer Rabbimin lutfu olmasaydı ben de oraya götürülenlerden olurdum.” Sonra içinde bulun­duğu mazhariyeti anlatır:Ve bu nedenle Allah’a şükreder. “Birinci ölümden sonra bir daha ölmeyeceğiz değil mi? Azâb da görmeyeceğiz.” Yani biz ölümden ve azâbdan kurtulduk. Çünkü artık cennete girdik. “İşte büyük kur­tuluş, şüphesiz budur. Çalışanlar bunun için çalışsın.” Tırnak içindeki bu sözler onun sözü olabileceği gibi, Aziz ve Celil olan Allah’ın da sözü olabi­lir. Zira bir âyette yüce Allah şöyle buyurmuştu: “İyi şeyler için yarışanlar, bunun için yarışsınlar.

Buna benzer bir çok âyet vardır. Tefsirimizde bir kısmından bahsetmiş­tik.

Sahih-i Buharî’nin Kitâbü’1-İmân bölümünde rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.), Harise b. Sürâka’ya şöyle demiştir:

— Nasıl sabahladın?

— Allah’a hakkıyla imân eden biri olarak sabahladım.

— Senin imanının hakikati nedir?

— Kendim dünyadan yüz çevirdim. Geceleri uykusuz, gündüzleri de su­suz kaldım (yani geceleyin namaz kıldım; gündüzleyin de oruç tuttum.) Rab­bimin Arş’ını açıkça görür gibi oluyorum. Cennet ehlini, cennette birbirleri­ni ziyaret ederlerken ve cehennemlikleri de cehennemde azâb görürken gö­rür gibi oluyorum.

—  (Sen) Allah’ın kalbini nûrlandırdığı bir kulsun.”

Süleyman b. Muğire, Humeyd b. Hilâl’in şöyle dediğini rivâyte etmiş­tir:

Duyduğumuza göre cennetliklerin üstte olanları altta olanlarını ziyaret ederlermiş ama altta olanları üsttekileri ziyaret etmezlermiş.

Ben derim ki: Bu, iki mânaya gelebilir:

1- Alt rütbenin sahibi, rütbesini aşamaz. Zaten bunu yapmaya yetki ve ehliyeti de yoktur.

2- Alt rütbedeki insan, üsttekilerin mazhar oldukları nimetleri görüp te üzülmesin diye üst rütbedekilerin yanına gidemez. Cennette üzüntü yok­tur.’

Taberânî… Ebû Ümame’den rivayet etti ki; “Cennetlikler birbirlerini zi­yaret ederler mi?” diye sorulduğunda Rasûlullah (s.a.v.) .şöyle buyurmuştur:

Üsttekiler, alttakileri ziyaret ederler. Ama alttakiler üsttekileri ziyaret etmezler. Ancak Allah için birbirlerini sevenler develerinin sırtına halı ve yastıkları bağlayıp Allah’ın dilediği yere gider (ziyaretleşir)ler.”

İbn Ebi’d-Dünyâ… Şefi b. Mati’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Cennet nimetlerinden biri de şudur ki; cennetlikler, bineklere ve buhtî develere binerek birbirlerini ziyarete giderler. Eğeri, gemli, işemeyen, dışkı yapmayan atlara biner, Aziz ve Celil olan Allah’ın dilediği yerlere giderler. Üzerlerine bulut gibi bir şey gelir. Onda gözlerin görmediği, kulakların duy­madığı şeyler vardır. “Bize yağdır. derler. Sonuna kadar üzerlerine yağdırır. Sonra Cenab-ı Allah, rahatsız edici olmayan bir rüzgar estirir. Bu rüzgar, sağlarından ve sollarından misk tepelerini savurur. Bu miskin eseri atlarının alınlarında, mafsallarında, başlarında görülür. Onlardan her bir adam, arzu ettiği yöne gider. Üzerlerine, altlarına, elbiselerine misk bulaşır. Sonra yolla­rına devam ederler. Aziz ve Celil olan Allah’ın dilediği yere varırlar. Kadın­lar, bunlardan bazısına seslenirler:

— Ey Allah’ın kulu! Senin bize ihtiyacın yokmudur?

— Sen kimsin?

— Eşin ve sevgilinim.

— Yerini bilmiyordum.

—  Cenab-ı Allah’ın şöyle buyurduğunu duymadın mı?: “Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez.” (Secde. 32/17)

— Rabbim’e yemin ederim ki, öyledir.

Belki de içinde bulunduğu nimetler ve gördüğü ikramlar bundan sonra onu meşgul edip oyalar o da dönüp o kadına bakmaz.” Bu, mürsel ve cidden garip bir hadistir.

İbn Mübarek… Ebû Hüreyre’nin şöyle dediği rivayet etmiştir:

Cennetlikler, ince ve güze develere binerek birbirlerine ziyarete gider­ler. O develerin sırtında miskten palan vardır. Genizlerinde misk tozu olup onlardan birinin yuları, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.

İbn Ebi’d-Dünyâ… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.), Cebrail’e şu âyet-i kerimeyi sormuş:

Sûr’a üflenince, Allah’ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar baygın düşer.” (Zümer, 39/68) Cebrail de şu cevabı vermiş: “Onlar şe-hidlerdir. Cenab-ı Allah onları, Arş’ının etrafında kılıçlarını kuşanmış olarak diriltir. Mahşerden bazı melekler onlara beyaz yakuttan develer getirirler. Bu develerin palanı altundan, yuları ince ipekten ve atlastan, dayanılacak yastık­ları da ipektendir. Adamların gözlerinin görebildiği kadar uzakları görürler. Şehider cennette atlarına binerek gezerlerken, “Hadi bizi götür de Cenab-ı Allah’ın kulları arasında nasıl hüküm verdiğini görelim” derler. Aziz ve Ce­lil olan Allah onlara güler. Cenab-ı Allah bir kula gülünce de ona hesap so­rulmaz artık.

Ebubekir b. Ebi’d-Dünyâ… Muafa b. İmrân’dan rivayet etti ki; Rasûlul­lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Cennette, Tûbâ denen bir ağaç vardır. Eğer imkân verilseydi de rahvan ata binmiş bir süvari onun gölgesinde gitmiş olsaydı, yüz sene müddete onun gölgesinde giderdi. Yaprağı yeşil zümrüttendir. Çiçekleri sarı örtülerdir. Et­rafı(dalları) ipek ve atlastandır. Meyvesi, güzel elbiselerdir. Zamkı, zencefil ve baldır. Vadisi, kızıl yakuttan ve yeşil zümrüttendir. Toprağı misk, otları da safrandır. Yakıtsız ısınır. Dibinden selsebil (tatlı su) ve saf şarap ırmağı fışkırır. Gölgesi, cennet ehlinin meclislerinden biridir. Ona alışıp ısınırlar. Orada hepsi konuşurlar. Bir gün onlar orada konuşup sohbet etmekleyken melekler onlara yakuttan develeri sürüp getirirler. O develere ruh üflenmiş-tir. Yularları altın zincirdir. Yüzleri kandil gibidir. Üzerlerinde, levhaları in­ci ve yakuttan olan palanlar vardır. Palanlar, inci ve mercanla işlenmiştir. As­tarları kızıl altındandır. Atlas ve erguvanla örtülmüştür. Melekler bu devele­ri cennetlikler için çöktürürler. Onlara: “Rabbiniz size selâm söylüyor. Du­rumunuzu görmek için sizi ziyaret etmek istiyor ki, siz de O’nu gorebilesi-niz; O’na selam veresiniz, O da sizi sevsin, O’nunla konuşasınız, size olan lutfunu artırsın. Çünkü O büyük lütuf ve geniş rahmet sahibidir.

Cennetliklerden her biri bineğinin başına geçer. Sonra düzgün bir saf ha­linde yola koyulurlar. Bu kafilede kimse kimseyi geçmez. Birinin devesinin kulağı, diğerinin kulağının hizasını geçmez. Bir devenin dizi, diğerinin dizi­nin hizasını geçmez. Cennet ağaçlarından hangisinin yanına varırlarsa, o ağaç onlara mutlaka meyvesini hediye olarak verir. Saflarının bozulmasını istemediğinden dolayı, yollarından çıkıp bir kenara çekilir ki iki kişinin ara­sını ayırmasın.

Her istediğini yapacak gücosahib olan Allah’ın huzuruna çıkarıldıkla­rında Allah onlara mübarek yüzünü gösterir. Büyüklük ve yücelikle onlara tecellide bulunur. Onlar Rablerini görünce: “Rabbimiz sen selâmsın. Selâm sendendir. Ululuk ve ikram hakkı senindir.” derler. Aziz ve Celi) olan Rab-leri de onlara der ki: “Doğrusu selâm benim. Selâm bendendir. Ululuk ve ik­ram hakkı benimdir. Vasiyetimi yerine getiren, hukukuma riâyet eden, gıya­ben benden korkan, her hâl-ü kârda benden çekinen kullarıma merhaba diyo­rum.” Kullar O’na derler ki: “Üstünlüğüne ve mekânının yüceliğine yemin ederiz ki; senin kadrini hakkıyla bilemedik. Bütün haklarını sana ödemedik. Sana secde etmemize izin ver.” Rableri onlara der ki: “Sizden ibadet yükünü kaldırdım. Bedenlerinizi rahatlandırdım. Çünkü (dünyadayken) bedenlerini­zi benim için çok yordunuz; yüzlerinizi zelil kıldınız. Şimdi ise ruhuma, rah­metime, ikramıma kavuştunuz. Dileyin benden ne dilerseniz. Temennide bu­lunun ki temenni ettiğiniz şeyleri size vereyim. Bugün sizleri amelleriniz ka­dar değil, rahmetim, ikramım, geniş lutfum, ululuğum, mekânımın üstünlü­ğü ve sânımın yüceliği kadar mükâfatlandıracağım.

Kullar dilek ve temennilerde bulunmaya devam ederer. Öyle ki en az di­lekte bulunan kimse, -Cenab-ı Allah’ın yarattığı günden yok edeceği güne kadar İçinde var olmuş ve olacak şeyler de dahil olmak üzere- tüm dünya ka­dar dilekte bulunur. Aziz ve Celil olan Allah onlara şöyle buyurur: “Çok az dilekte bulundunuz. Size lâyık olmayan şeylerle yetindiniz. Dileyip temenni ettiğiniz şeyleri sizin için vacip kıldım, (onları muhakkak size vereceğim) soylarınızı size kalacağım. Dilemekte hayal edemediğiniz şeyleri dahi size vereceğim.

Bu zayıf, garip ve mürsel bir hadistir. En iyimser deyişle bu, seleften bi­rinin sözü olabilir. Bazı râvilerinin vehmi bunu merfu bir rivayet olarak gös­termiştir. Aslında öyle değildir. Doğrusunu Allah bilir.