11 Mayıs 2011 Çarşamba

Cennet nimetlerinin çeşitleri ve Cennetlerde bulunan huri ve gılmanlar.


Cennet nimetlerinin çeşitleri ve cennetlerde bulunan huri ve gılmanlar
Cennet nimetlerinin çeşitleri ve cennetlerde bulunan huri ve gılmanlar
Cennet nimetlerinin çeşitlerini ve cennetlerde bulunan huri ve gılmanları, Rahman’a kavuşmayı ve görmeyi bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak üzere beyan etmişlerdir ki: Cennetlikler için olan nimetler, her durumda hazır olup, arzu ettiklerinde önlerine gelir. Yüksek ağaçların sarkan meyveleri, işaretleriyle ellerine gelir ve her anca çeşitli meyvelerle lezzetlenirler. Her ne yiyecek ve içecek isterlerse hazır bulurlar. Kazanmaya ve pişirmeye hacet yoktur. Zira cennette zahmet ve ateş olmaz.

Cennet ağaçlarının en büyüğü tuba ağacıdır ki, kökü sidrede, dalları ve meyveleri cennet saraylarının içindedir. Tıpkı dünyada güneşin yukarıda bulunup, ışığı bütün evlere girdiği gibi. Tubanın aslı, cennetin yukarısında olan sidrede bulunup, sayısız dalları cennet saraylarına inmiştir. Cennetlikler, onun çeşitli meyvelerinden meyvelenip, her demde nice lezzet bulmuşlardır.

Müminler için renkli döşeklerle süslü saraylarda ve şatolarda, yastıklar üzerinde aner saçlı, hilal kaşlı, kara gölü, güneş yüzlü, şirin sözlü, işveli ve nazlı, inci dişli, mercan dudaklı, gül yanaklı, selvi boylu, güzel huylu, gülden taze ve taravetli huri kızları vardır. Bunlar cennetliklerin temiz eşleridir. Her birisi yetmiş kat elbise giymiştir. Renkleri çeşitli, ölçüleri hafiftir. Her hurinin taravetli teni cam gibi şeffaftır. Başlarına nur renkleriyle ışıldayan taçlar koymuşlardır. Çeşitli cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerinde oturup, müminlere bakarlar. Karşılarında hizmet için nice bin çocuk ve gılman saf saf dizilmişlerdir.

Cennetlere giren müminler ebedî orada kalırlar asla çıkmazlar. Selamla şirin sohbetler edip, boş sözle asla hatır yıkmazlar. Cennetlikler için asla ihtiyarlama yoktur. Elbiseleri eskimez. Gönülleri zengin, gözleri toktur. Yerler, içerler fakat ayak yoluna gitmezler. Yiyip içtikleri latif bir buhar gibi olup, gül suyu gibi bedenlerinden sızar, asla küçük su dökmezler. Oradaki huriler ve kadınlar, hayızdan, nifasdan ve buna benzer şeylerden uzak ve pak olmuşlardır. Cennetlikler her an ve her zaman emniyet içindedirler. Üzüntüden, gamdan, bir şeyler tedarik etmekten kurtulmuşlardır. Hastalıklardan ve sakatlıklardan selamet bulmuşlardır. Sıhhat ve âfiyette ebedî sevinçlidirler. Saadetleri sonsuzdur. Müminler için Rahman’ın melekleri, her hafta bir kere mücevherle donatılmış buraklar getirip, Hak Taalanın selam ve davetini tebliğ ederler, müjdelerler. Onlar da, buraklara binip, adn cennetine yükselip giderler. Hak Taalanın misafirhanesine varıp, ikram ve izzetlerini görüp, çeşitli nimetlerini yiyip, selam ve kelamını işitip, Hak’kın cemalini gözleriyle müşahede ederler. Görüntüsünün lezzetinden mest olup, cennet nimetlerini unutup giderler. Oradan Hak’kın izniyle yine kendi makamlarına dönerler.

Bütün cennetleri bekçisi ve hâkimi, sevimli ve büyük bir melektir. Şekli insan, ismi Rıdvan’dır. Cennetler içinde gece ve gündüz olmaz. Bütün cennetler bir an ışıksız kalmazlar. Çünkü cennetlerin gökyüzü Rahman’ın arşıdır. Her an arşın nurları onları ışıklandırır.

10 Mayıs 2011 Salı

BÜYÜ YAPMAK !

İslamiyet sihri inkar etmemiş, ancak Tevhid itikatına zarar verdiği, İslam ahlak ve prensiplerini bozduğu, kötüye kullanıldığı için kesinlikle haram kılınmıştır. Bir müslümanın bunlarla meşgul olması katiyetle doğru değildir, bu gibi şeyler küfür basamaklarıdır.

Allah-u Teala sihri öğrenenler hakkında Ayet-i kerime’de şöyle buyurmaktadır:
“Onlar kendilerine faydalı olacak şeyler değil de zarar verecek şeyler öğreniyorlardı.” (Bakara:102)
Bir Ayet-i kerime’de de şöyle buyuruluyor:
“Nerede olursa olsun, sihirbaz asla iflah olmaz.” (Taha:69)
Resul-i Ekrem -sallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz sihri “Helak edici yedi büyük günahtan birisi saymıştır, bir Hadis-i şerif’lerinde de şöyle buyurmuştur:
“Muhabbet vesaire için efsun yapmak, iplik okumak veya muska yazmak suretiyle sihir yapmak şirktir.” (Ebu Davud)
Sihir yapmak haram olduğu gibi sihire inanmak da haramdır.
Karı-koca arasındaki aile bağlarını koparmaktan başlayarak, insanlar arasında fesatlıklar çıkaran sihirbazlar asr-ı saadette Resulullah -sallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e de sihir yapmaya cüret etmişlerdi.
Aişe -radiyallahu anha- Validemiz’den rivayete göre, şöyle demiştir:
Bir keresinde Peygamber -sallahu aleyhi ve sellem-e sihir yapılmıştı. Bu hadiseden sonra işlemediği bazı şeyleri işlediğini sanırdı. Nihayet günün birinde tekrar tekrar dua etti ve bana dedi ki:
Ya Aişe! Allah bana şifamı bildirdi. İki melek gelip biri başucumda diğeri ayak ucumda durdu. Birbirleri ile şöyle konuşuyorlardı:
-Bu zatın hastalığı nedir?
-Sihirlenmiştir.
-Kim sihir yaptı?
-A’sam oğlu Lebid.
-Ne ile yaptı?
-Tarak, saç ve sakal tarantısı, erkek hurma çiçeği ile.
-Nerede yapıldı?
-Zervan kuyusunda.
Peygamber -sallahu aleyhi ve sellem- oraya doğru gitti. Sonra geldi ve bana “Büyü yapılan hurmanın uçları şeytanın başı gibidir.” buyurdu. Bunun üzerine ‘Ya Resulullah! Onu çıkardınız mı?’ diye sordum. Şöyle cevap verdi:
Hayır çıkarmadım. Çünkü Allah bana şifa verdi. İnsanların görüp de nasıl yapıldığını öğreneceklerinden endişe ettim ve kuyuyu kapattırdım.” (Buhari. Tecrid-i sarih:1352)

SİHİR VE KEHANETLE İLGİLİ HADİSLER .


Ebu Hüreyre (r.a.) buyuruyor ki:
 
 
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kim (sihir maksadıyla) bir düğüm vurur sonra da onu üflerse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa sirke düşer. Kim birşey asarsa, o astığı şeye havale edilir.”  (1)

Safiyye Bintu Ebi Ubeyd (r.a.) buyuruyor ki:
Resulullah (sav)’ın zevce-i paklerinden naklen anlatıyor: “Resululah (sav) buyurdular ki: “Kim bir arrafa (kahine) gelir, birşeyler sorar ve söylediklerine de (inanıp) onu tasdik ederse, kırk gün namazı kabul edilmez.” (2)

Hz. Aişe (r.a.) bildiriyor.
Hz. Peygamber (sav)’e (yahudiler tarafından) sihir yapıldı, öyle ki, Resulullah (sav) yapmadığı bir şeyi yaptım vehmine düşüyordu. Bir gün benim yanımda iken Allah’a dua etti, sonra tekrar dua etti. Ve dedi ki: “Ey Aişe, hissettin mi, sorduğum hususta Allah bana fetva verdi?” “Hangi hususta Ey Allah’ın Resulü?” dedim. “İki kişi bana gelip, biri başucumda, diğeri de ayak tarafımda oturdu. Biri diğerine: “Bu zatın rahatsızlığı nedir?” dedi. öbürü: “Büyüdür!” dedi. Önceki tekrar sordu: “Kim büyüledi?” Diğeri: “Lebid İbnu’l'A’sam adındaki Beni Züreykli bir yahudi” diye cevap verdi. Öbürü: “Büyüyü neye yaptı?” dedi. Arkadaşı: “Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma tomurcuğunun içine” cevabını verdi. Diğeri: “Pekala, şimdi nerede?” diye sordu. Arkadaşı: “Zervan kuyusunda!” cevabını verdi.” Bunun üzerine Resulullah (sav) Ashabından bir grupla birlikte (ra) kuyuya gitti, ona baktı, kuyunun üzerinde bir hurma vardı. Sonra benim yanıma dönüp: “Ey Aişe! Allah’a yemin olsun, kuyunun suyu sanki kına ıslatılmış gibi(bulanık) ve (o kuyu ile sulanan) hurma ağaçlarının başları da sanki Şeytanların başları gibiydi!” dedi. Ben: “Ey Allah’ın Resulü! Onu(kuyudan) çıkardın mı?” diye sordum. “Hayır!” dedi ve ilave etti:“Bana gelince, Allah bana afiyet lütfetti ve şifa verdi. Ben ondan halka bir şer gelmesine sebep olmaktan korktum!” Resulullah onun gömülmesini emretti ve yere gömüldü.” (3)

Zeyd İbnu Erkam (r.a.) buyuruyor ki :
 Resulullah (sav)’a sihir yapıldı. Bu yüzden günlerce hasta düştü. Sonunda Cebrail aleyhisselam gelerek: “Seni yahudilerden bir adam sihirledi. Yaptığı sihir düğümünü falanca kuyuya attı” dedi. Resulullah (sav) Hz. Ali (ra)’yi (bu maksadla oraya) gönderdi. Ali (ra) düğümü oradan çıkarıp çözdü. (Sihir çözülünce) Aleyhissalatu vesselam, bağdan kurtulmuş gibi kendine geldi. Resulullah (sav) bunu, o yahudiye zikretmedi ve onun yüzünü de hiç görmedi.” (4)

Kaynak :
1)Nesai,Tahrim 19, (7,112)
2)Muslim ,Selam 125, (2230)
3)Buhari,Tibb 47,49,50, Cizye 14,Edeb 56; Muslim Selam 43,(2189)
4)Nesai, Tahrim 20, (7,112,113)

ÜÇ AYLAR

RAMAZANI   ŞERiF

1 Eylul Pazartesi ( 01.09.2008 ) gunu idrak edecegimiz mubarek ” Ramazan-i serif ” ayi, 11 ayin sultanidir. Ummet-i Muhammed`in ayidir. Gunduzleri orucla, geceleri teravih namazlariyla ihya edilir. ” Ramazan-i serif Kur`an ayidir. Bu itibarla, Kur`an okumasini bilen herkes, bu ayda hatim yapmalidir.”
Ramazan ayinin evveli rahmet, ortasi magfiret, sonu da cehennemden azaddir.
- Ramazan-i serifte yapilmasi tavsiye edilen ibadetler :
*Birinci on gun icinde, mumkunse, ” tesbih namazi ” kilinir ve ”Hatm-i enbiya ” yapilir.
* ikinci on gun icinde, mumkunse, yine ” tesbih namazi ” kilinir ve ” hatm-i enbiya ” yapilir.
* Ucuncu on gun icinde ise ” tevbe-istigfar, hatm-i enbiya ve 7 salat-u selamdan ” sonra mumkunse ” hatm-i  istigfar ” yapilip, (yani 1001 defa, ” Estagfirullahe`l-azim ve etubu ileyk ) denilip, bittikten sonra da ” 7 ila 70 salatu selam okunur ve dua edilir.”
* iftara yakin : ” Allahumme ya vasia`l-magfiratigfirli ”,
* iftarda da, ” Allahumme leke sumtu ve bike amentu ve aleyke tevekkeltu ve ala rizkike eftartu ve savme gadin neveytu ”  veya ” Zehebez zameu vebtelletil uruku ve sebetel ecru insaallah ” dualari okunur.

ŞA’BAN AYI

Aklı olan her mü’min’in Şa’ban ayında gafil bulunmayıp geçmişte işlemiş olduğu günahlara tevbe ve istiğfar etmelidir. Böylece Ramazan ayını karşılamya müsait ve hazır olmalıdır. 

Bu ayda Müslümanlar Allah Teala’ya yalvarıp yakarmalı, günahlarından temizlenmeli ve bu ayın sahibi olan Resulullah(s.a.v.)’in yoluna samimi olarak girmelidir. Sünnet-i Resulullah’a sarılmak kalbdeki fesadı temizler ve kalp hastalığını tedavi eder. 
Tevbe ve ibadetleri yarına bırakmamalı, bunları ihmal ve gaflet etmekten ısrarla sakınmalıdır. Çünkü günler üçtür; birisi dünkü gündür, geçip gitmiştir. Birisi bugünkü gündür çalışmak gerekir. Birisi de yarınki gündür, o da emelden ibarettir. Yarına erişip erişmeyeceğin belli değildir. Geçen gün ibret, bugün ganimet, yarın ise tehlikelidir. 
Bunun gibi aylar da üçtür; biri Recebdir ki geçti, geri dönmesi düşünülemez. Birisi Ramazandır, beklenmektedir. Ona kavuşup kavuşamayacağını bilemezsin. Şa’ban bu iki ayın arasında köprü gibidir. Bunun için içinde bulunduğun Şa’ban ayında taat ve ibadeti ganimet ve büyük kazanç bilmen gerekir. 
Resulullah 
(s.a.v.) nasihat ettiği birine – ki bunun Abdullah bin Ömer (r.a.) olduğu rivayet edilir – hitaben: 
Ey Abdullah! Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil: 
- İhtiyar, aciz ve kuvvetsiz olmadan gençliğin, 
- Hasta ve sakat olmadan sıhhatin, 
- Fakir ve yoksul olmadan zenginliğin, 
- Meşguliyetten önce boş vaktin, 
- Ölümden önce hayatın kıymetini bil
” buyurdu. 


RAHMET VE MAĞFİRETİN YAĞDIĞ GECE: BERÂT GECESİ
Millet olarak büyük bir heyecan ve sürûr ile ihyâ ettiğimiz mübârek gecelerden biri de, Berât Gecesidir. Bu geceye ait bazı hususiyetleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Kıblebu gecenin gündüzünde değişmiştir.
Bilindiği gibi Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke’de iken namazlarınıKudüs’e yönelerek kılardı. Medine’ye hicret ettikten sonra da yine Mescid-i Aksâ’ya doğru dönerek namazlarını edâ ediyordu. Bu sebeple Mescid-i Nebevî inşâ edildiği zaman kıblesi Kudüs’e doğru yapılmıştı. Bu da Yahudileri çok sevindirmişti. Onlar şöyle diyorlardı:
“Muhammed (s.a.v.) bizim kıblemize dönüyor da bizim dinimizi beğenmiyor.”
Halbuki Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. İbrahim’in kıblesine yönelmek istiyor ve Allah Teâlâya bu hususta duâ ediyordu. Hicretin ikinci yılında Şâbân ayının onbeşinde bir ziyaret içinBenî Seleme yurduna gitmişti. Cemaatle birlikte mescidde öğle namazının ikinci rek’atini edâ ederken KIBLE’nin KÂ’BEolduğunu beyan eden âyet nâzil oldu. Bu İlâhî vahiy üzerine Resûlüllah Efendimiz namaz içinde iken KÂ’BE-İMUAZZAMA tarafına döndü. Cemaat da safları ile birlikte KÂ’BE’ye doğru yöneldiler. İşte bunun için o mescide, Mescidü’l-Kıbleteyn: iki kıbleli mescid” adı verildi.
2. Her mühim işin bu gecede hikmetli bir şekilde ayrımı ve seçimi yapılır. (Duhân suresi, 4) Yani bütün insanların gelecek seneye kadar rızıkları, ecelleri ve diğer işleri bu gecede yazılır, vazifeli meleklere taksim edilir(Hak Dîni Kur’ân Dili, 6, 4295)
3. Berât Gecesinde kılınan namazların, okunan Kur’ânların, yapılan tevbe ve istiğfarların fazileti çok büyüktür. Bu geceye mahsus 100 rek’at namaz vardır. Önümüzdeki günlerde  târifi gelecek. Hak Dîni Kur’ân Dili, Fütühât-ı İlâhiyye Tefsîri’nde, Sâvîde ve daha bir çok eserde bu namazdan bahsolunmaktadır.
4. Hz. Ali (r.a.) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurur: “Şâban ayının 15. gecesi olunca o geceyi ibâdetle, gündüzünü de oruçla geçiriniz. Çünkü rahmet-i ilâhî o gece güneşin batması ile dünya semâsına iner ve
Allah Teâlâ şöyle buyurur:Bağışlanmak isteyen yok mu, günahlarını bağışlayayım. Rızık isteyen yok mu, rızkını vereyim. Bir derde müptelâ olan yok mu, ono sağlığına kavuşturayım.’ Bu hâl güneş doğuncaya kadar devam eder.”(et-Terğîb ve’t-Terhîb, 2, 119)

Hz. Âişe (r.anhâ)anlatır:
Resûlüllah (s.a.v.) geceleyin kalkıp namaza durdu; secdeyi o kadar uzattı ki ruhunu teslim ettiğini sandım. O’nu böyle hareketsiz görünce kalkıp baş parmağını hareket ettirdim, sonra geri yerime döndüm. Secdesinde şöyle duâ ettiğini işittim:Azâbından affına sığınırım, gadabından rızâna sığınırım, Sen’den yine Sana sığınırım. Ben Sen’i Sen’in Zâtını övdüğün gibi övemem.” Başını secdeden kaldırıp namazdan ayrılınca, Bu gece hangi gecedir bilyiyor musun?” dedi. BenAllah ve Resûlü daha iyi bilir’ deyince Bu gece Şâban’ın 15. gecesidir. Allah(c.c.)Şâban’ın 15. gecesinde kullarının hâline muttâli olur, bağışlanmak isteyenleri bağışlar, yardım istiyenlere de yardım eder” (Terğîb ve Terhîb, 2, 119) buyurdu.
5. Peygamberimize (s.a.v.) ümmetinin tamamına şefaat etme salâhiyeti bu gecede verilmiştir. Resûlüllah Efendimiz, Şâban’ın 13. gecesinde ümmetine şefaat edebilmek için iltica etmiş,Cenâb-ı Hak duâsını kabul ederek ümmetinin üçte birine şefaat etme salâhiyetini vermiştir. Şâban’ın 14. gecesinde ümmetinin üçte ikisine, 15. gecesinde de ümmetinin tamamına şefaat etme salâhiyeti verilmiştir. (Tefsîru Âlusî, 25, 112)  
6. Bu gecede İlahî af îlan edilir. Allah Teâlâ, Berât Gecesi’nde bütün Müslümanlar’ı affeder. Ancak bu umumî affın dışında kalanlar da vardır. Her ne kadar insan, mahlûkâtın en şereflisi ve Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi ise de, zaman zaman dünya ve âhiret dengesini iyi ayarlayamamakta, sanki gâyesiz yaratılmış gibi hareket etmektedir. Böylece Allah’ın haram kıldığı bazı kötülükleri yapmaktadır. İşte idrâk edeceğimiz 
BERÂT KANDİLİ’nde Mevlâmız, Müslümanlar’ın yapmış olduğu günahları bağışlar. Biz de bu mübârek geceyi ihyâ ederek İlâhi affın şumûlüne girmeye çalışmalıyız. Bu gecede af edilmeyen insanları ise Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle açıklamaktadırlar:

Hz. Âişe (r.anhâ) vâlidemiz anlatıyor: Bir gece Resûlüllah(s.a.v.) yanıma geldi elbiselerini çıkardı, biraz durduktan sonra tekrar giyindi. Peşine takıldım. Bâki’ kabristanlığında insanların ve şehitlerin affı için duâlar etti. O’na:
“Anam-babam fedâ olsun. Sen Allah’ın rızâsının peşinde iken ben de dünyanın peşindeyim” diyerek gedi döndüm ve evime geldim.Resûlüllah (s.a.v.) da ardımdan içeri girdi. Sık sık soluk alışımın sebebini sordu. Kendilerine olup bitenleri anlattım.
Allah ve Resûlü’nün sana haksızlık sana haksızlık edeceğimden mi korkuyorsun? Cebrâil bana geldi ve “Bu gece Şâban’ın yarısıdır. Bu gecede Cenâb-ı Hak, Benî Kelp kabîlesinin koyunlarının tüyleri sayısınca kişiyi cehennemden âzâd eder. Fakat bu gece;
1. Müşrikleri,
2. Kindârları,
3. Akrabaları ile alâkasını kesenleri,
4. Ana ve babalarına isyan edenleri,
5. Alkolik olanları, Allah Teâlâ affetmez, (Terğîb ve Terhîb, 4, 359) buyurdular.
Berât Gecesi’nin, İslâm âleminin huzur ve saâdetine ve hayırlı inkişâflara vesîle olmasını niyâz ederiz. 

10-11-12 Aralık 1997 Fazilet Takvimi, arka yazıları

Şaban Ayi’nin Faziletleri…
Bu aya «Saban» adinin verilmesi, kendisinden bir çok iyiliklerin dogmasi yüzündendir. «Saban»kelime olarak «patika» mânâsina gelen ve «faydali bir yol» demek olan «sî´b» mastarindan türemistir.Peygamber`imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:

“Saban Ayi girince, nefsinizi temizleyin ve bu ay boyunca niyetlerinizi iyi ediniz.” 

Hz. Ayse buyurur ki; «Peygamber’imiz bize
«
hiç bozmayacak» dedirtecek kadar oruç tutar ve «Artik oruç tutmaz» detirtecek kadar yerdi. En çok Saban Ayi içinde oruç tutardi.» Usame Ibni Zeyd buyurur ki:
«Peygamber ‘imize «
Yâ Rasülellah , seni Saban Ayi kadar hiç bir ayda oruçlu görmüyorum» dedim. Bana söyle cevap buyurdu; «Saban, Receb Ayi ile Ramazan Ayi arasinda ihmal edilen bir aydir. Bu ay içinde amellerin Allah katina çikarildigi bir aydir. Bende amelim Allah Katina çikarken, oruçlu olmak istiyorum.
Buhâri ile Müslim’e göre. Hz. Ayse buyurur ki;
«
Peygamber ‘imizin Ramazandan baska hiç bir ayi sonuna kadar oruçlu geçirdigini görmüs degilim. Saban ayindan fazla içinde oruç tuttugu bir ay da görmedim.» Baska bir rivayete göre. Hz. Ayse
«Saban Ayi’nin hepsini oruçlu olarak geçirirdi»seklinde iken Müslim’in bir rivayetine göre de «Cok azi müstesna Saban Ayi’ni oruçlu geçirdigi» bildirilmektedir. Ikinci rivayet, ilkini açiklamaktadir. Buna göre «Tamâmin tutardi» demek. «Büyük bir çogunlugunu oruçlu olarak geçirirdi» demektir. Söylendigine göre, yer yüzünde Müslümanlarin nasil iki bayrami varsa gökte meleklerin de iki bayram gecesi vardir. Meleklerin bayram geceleri. Saban Ayi’nin onbesinci gecesine rastlayan «
Berat» gecssi ile «Kadir» gecesidir. Mü’minlerin bayramlari ise Ramazan Bayrami ile Kurban Bayramidir. Bu yüzden Saban Ayi’nin onbesinci gecesi «
Melekler Bayrami» adi verilmistir. Sübkî Tefsir Kitabinda buyurdu ki; «
Saban Ayi’nin onbesind Gecesi (Berat Gecesi) bir yilin günahlarini. Cuma Gecesi bir haftanin günahlarini. Kadir Gecesi de bütün ömrün günâhlarini giderir» Yani bu geceleri ibadet üe geçirmek, günâhlarin giderilmesine sebeb olur. Bu yüzden Berat Gecesi’nin bir adi da «
Keffaret Gecesi»´dir. Peygamber ‘imizin «Iki bayram gecesi ile Saban Ayi’nin onbesinci gecesini ibâdetle geçirenlerin kalbieri, diger kalblerin öldügü gün ölmez» seklindeki hadisine dayanarak bu gecenin bir baska adi da «Hayat Gecesidir.Ayrica Peygamber ‘imizin Saban’in onüçüncü gecesi yaptigi duâ üzerine ulu Allâh’in kendisine Ümmetinin üçte biri üzerinde sefaat yetkisi verdigini, ondordüncü gecesi yaptigi dua üzerine kendisine ümmetinin üçte ikisi üzerinde sefaat yetkisi verdigini ve onbesinci gecesi duâ etmesi üzerine israrla Allah’in emrinden kaçanlar disinda kalan bütün ümmeti üzerine sefaat yetkisi verildigini bildiren bir rivayete dayanarak. Sabanin onbesinci gecesine «
Sefaat Gecesi» adi verilmistir. Yine Peygamber ‘imizin
«
Ulu Allah Saban ayinin onbesinci gecesi kullara nazar eder ve Allah’a ortak kosanlar ile bozguncular disinda kalan bütün herkesi afveder» seklindeki bir hedisine göre de bu gece «Magfiret Gecesi» adini almistir.Asagida nakledecegimiz hâdiseye dayanarak, bu geceye «
Azâd Gecesi» adi da verilir. Sahâbilerden Hz. Enes Ibni Mâlik buyurur ki; «Peygamber ‘imiz bir gün beni bir is için Hz. Ayse ‘nin evine gönderdi. Eve varinca Ayse’ye «
Çabuk ol, cünki ben Peygamber ‘imizin yanindan, etrafindakilere Saban Ayi’nin onbesinci gecesini anlatirken ayrildim» dedim. Bunun üzerine Hz. Ayse bana buyurdu ki: «Yâ Enes otur da sana Saban Ayi’nin onbesinci gecesi hakkinda bîr hâdise anlatayim. O gece sira bende idi. Peygamber eve geldi, yanimda yataga girdi. Fakat geceleyin uyaninca onu yanimda bulamadim. Içimden «
Her halde Kibdi Cariyesinin evine gitti» dedim. Evden Mescid’e vardim, karanlikta ayagim O’na takildi. O söyle diyordu:  
«— Sana cismim ve duygularimin kemâli secde etti. Kalbim sena inandi. Iste elim. Ey ulu Allah, onunla isledigim bütün kusurlara gelince, her uludan istenir, sen de büyük günâhlarimi bagisla. Yüzüm yaraticisina, biçimlendirenine ve üzerine göz ve kulak acana secde etti.»Arkasindan basini kaldirip söyle dedi:

«— Allah’im! Bana içimde senin korkunu tasiyan, sirkten ari ve uzak, kâfir ve günahkâr olmayan bir kalb nasib eyle.» Arkasindan yine secdeye kapanarak söyle dedi:
«— Öfkesinden kaçinip rizana, cezandan çekinip afvina, senden uzak kalmaktan sakinip Sana siginirim. Ben seni övecek sifatlari sayamam. Sen kendini övdügün gibisin. Ben kardesim Davud gibi (A.S.) «
Efendim için yüzümü topraga sürdüm, efendimin sanina yarasan, afvetmektir» diyorum.»Arkasindan basini kaldirinca O’na «
Ana-babam yoluna feda olsun. Sen bîr vadidesin, ben baska bir vadide (Sen de yapiyorsun, benim oklima geten ne idi)» mânâsina gelen bir sey» dedim. Bunun üzerine bana söyle buyurdu.  
«— Ey Hümeyra! Bu gecenin Saban Ayi’nin onbesinci gecesi oldugunu bilmiyor musun? Ulu Allah, bu gece kalb kabilesinin sürüsünün koyunlarinin killari sayisi kadar kisiyi cehennemden âzâd eder. Yalniz su alti kisi müstesna: Devamli icki içenler, ana-babanin kalbini kiranlar, zinaya düskün olanlar, almayacagi bir malin fiyatini yükseltmek için alis – verise karisanlar, suret
(resim) yapanlar ve kogucular.» Peygamber ‘imizin:
«
Saban Ayi’nin onbesinci gecesi Azrail (A.S)‘e bir sonraki Saban Ayina kadar ölecek olanlarin isimleri bildirilir. Insan, bir yardan agac diker, evlenir ve evler yaparken öbür yandan adi ölecekler arasina geçmistir. Azrail (A.S) kendisine son emir verilerek onun canini almayi beklemektedir» seklindeki bir hadisine dayanarak, bu geceye verilen bir isim de «Kismet ve Takdir Gecesi» dir.


ÖMER B. ABDÜLAZIZ (99-101/717-720)

ÖMER B. ABDÜLAZIZ (99-101/717-720)

“Onlar (o kimseler ki) kendilerine yeryüzünde iktidar verdigimiz takdirde, namazi kilarlar, zekati verirler, iyiligi emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalisirlar. Bütün islerin sonu Allah’a aittir.” (Hac/41)
Dogum yeri ve tarihi konusunda degisik rivayetlerin bulundugu Ömer b. Abdülaziz’in Medine’de dogdugu rivayeti kuvvetli görüslerdendir.
Babasi Abdülaziz’in Misir alisi olmasi münasebetiyle hayatinin büyük bir bölümü orada geçmistir. Daha sonra babasinin istegi üzerine Medine’ye giden Ömer b. Abdülaziz egitimini orada tamamlamaya çalisti. Sahabenin, hadis ravilerinin meclislerine devam eder, ayrica siir ve edebiyat meclislerine katilirdi. Hatta onun meclisi, fakihler, alimler ve edipler meclisiydi. Ömer’in annesi de, Ümmü Asim bint. Asim b. Ömer b. Hatta bint’tir. Yumusak huylu, güzel ahlakli, zühd ve takva sahibi bir hanimdi.
Halife Abdülmelik, onu Dimesk’e (Sam) çagirmis ve kizi Fatima ile evlendirmistir. Daha sonra Halife Velid tarafindan Hicaz Valiligi’ne tayin edildi.
Keyfî uygulamalarda bulunan diger valilerin aksine Ömer, sehre gelir gelmez hadis bilen 10 dindar kimseden bir meclis kurdu. Bütün mühim isleri bunlarla görüsüp karara bagladiktan sonra uygulamaya koyulurdu. Bu uygulamasindan dolayi, Haccac’in zulmünden kaçan kisiler, Mekke ve Medine’ye siginmaya basladilar. Bu durum Haccac’in Ömer’e karsi tavir almasina sebep oldu. Aralari açildi ve görevden aldirdi. Yedi yil yaptigi bu görevdeki basarisiyla saygin zevat tarafindan takdir topladi. Nitekim bu alim Reca b. Hayyan’in destegi sayesinde veliaht tayin edildi.
Halife Süleyman b. Abdülmelik’in ölümünden sonra Halife seçildi. Abdülmelik’in ogullari Yezid ve Hisam tarafindan buna itiraz edilmisse de halkin teveccühüyle bu is tamamlandi. Ömer b. Abdülaziz Halife oldu. (*)
HALIFE OLDUKTAN SONRA YAPTIKLARI ISLER
Itiraf etmek gerekir ki, Muaviye’den itibaren fethedilen bölge sakinleri ikinci sinif (mevalî) vatandas muamelesi görüyorlar, Müslüman olmalarina, askerî seferlere katilmalarina ragmen haraç vermeye mecbur tutuluyorlar veya ganimetten çok az pay aliyorlardi. Gayr-i Arap (Arap olmayan) kimseler Islam’a karsi süpheyle bakiyorlardi.
Halife Ömer, Müslüman olanlarin hangi irktan olursa olsun diger Müslümanlarla esit olduklarini açikladi. Onlardan vergi (haraç) alinmayacagini ifade etti.
Savastan ziyade barisi esas alan Ömer, bu tutumundan dolayi birçok kabilenin Müslüman olmasini sagladi. Bu, tefessüh eden Emevî hanedaninda idari bir reform niteligi tasimaktadir. Kararlarin alinmasindan ziyade uygulanmasi daha büyük önem arzetmekte; bunun için de derhal idareye gelir getirmeyen halk tarafindan sevilmeyen, halka zulmeden ve keyfî tasarrufta bulunan valileri degistirip yerine yenilerini getirdi. Tayinde en çok dikkate aldigi konu; ehliyet, ilim, takva ve salih ameldi. O, devlete sadikane hizmet verecek idarecilere görev verdi. Böylece hilafet müessesesi taze kanla takviye edilmis ve dört halife devrindeki canliligina kavusmustur.
Bu degisiklikler ve uygulamalar, hilafeti elinde bulunduran Umeyye ogullarini ciddi sekilde rahatsiz ediyordu. Yer yer açiga vursalar da pek fazla bir sey de yapamiyorlardi.
Emevî ileri gelenleriyle Ömer arasinda söyle bir tartisma geçer:
Ömer onlarin “Bize görev ver” tekliflerine, “Isterseniz her birinizi asker yapayim.” cevabini verir.
Emevîler:“Ne diye yapamayacagimiz bir seyi bize teklif ediyorsun?” diye söylenip, “Akraba degil miyiz? Bizim de bir hakkimiz yok mu?” diye diretince Ömer:
“Benim için bu konuda, sizinle en uzak bir Müslüman arasinda hiçbir fark yoktur.” diyerek bu konuda tavrini koydu.
Ömer, minberlerde Hz. Ali (R.A.)’yi lanetlemeyi kaldirdi. Babasi Abdülaziz’in Misir’da takip ettigi yolu takip etmis olmasina sasilmaz. Zira kendisinden rivayet edildigine göre babasi hutbede Hz. Ali (R.A)’nin adinin zikredildigi yere gelince kekeler, dili tutulurdu. Oglu Ömer, niçin öyle yaptigini sordugunda söyle cevap verdi:
“Ogulcagizim! Bilesin ki, Ali b. Ebi Talip hakkinda bizim bildiklerimizi halk bilse, bizden ayrilip onun çocuklarina tâbi olurlar.” Ömer halife olunca hutbede Hz. Ali’ye sebti lanetlemeyi kaldirdi. Onun yerine Nahl 90. ayetin okunmasini sagladi.
Bu uygulamalaridir ki, Ömer b. Abdülaziz’i müceddit, II. Ömer ve Besinci Halife ünvanina kavusturmustur. Herseyi Allah’ta gören bir insanin neler yapabileceginin en güzel örnegini veren Ömer b. Abdülaziz, hadis ilminin tedvininde oynadigi rol de takdire sayandir.
Iki sene bes aydan fazla sürmemis olan Hilafeti esnasinda, içte ve dista fevkalade hayirli isler yapmistir. Fitnecilerin fitnesine maruz kalan Halife, hicrî 101 yilinin Recep ayinda vefat etti.
DEVLET ADAMLIGINA TIPIK ÖRNEK
Emirul Mü’minin Ömer b. Abdülaziz vefat edince, ondan sonra Yezid b. Abdülmelik halife oldu. Hanedandan biri gelerek:
“Ey mü’minlerin Emiri Yezid! Su müraî adam (Ömer b. Abdülaziz) Mü’minlere ihanet etti. Gücünün yettigi kadar cevher ve inciyi evinin iki odasina doldurup kilitledi.” dedi. Bunun üzerine Yezid, Ömer’in hanimi olan kiz kardesine haber göndererek çagirtti ve:
“Bana, Ömer’in kilitli iki odaya cevher ve incilerini doldurup biraktigina dair haber geldi.”dedi. Bunun üzerine Fatima:
“Kardesim, Ömer su bohçanin içindekinden baska ne bir tüy, ne de bir yele birakti.” dedi. Yezid bohçayi açti. Içinde yamali ve kalin bir entari, bir aba ve zayif astarli kalin bir cübbe buldu… Bana bunlari degil, kilitli iki odanin anahtarini verin denmesi üzerine Fatima:
“Mü’minlerin Emirinin ölümüyle bana musibet veren Allah’a yemin ederim ki, o halife olali onun istemedigini bildigim için, o iki odaya hiç girmedim. Sunlar oranin anahtaridir. Gel, aç ve içindekilerini Beytü’l Mal’e naklet.”
Yezid ve sikayetçi Ömer b. Velid gidip eve girdiler; odalardan birini açtilar, baktilar ki deriden bir sandalye, yaninda serilmis dört çömlek ve bir de testi buldular. Bunun üzerine sikayetçi “Estagfirullah” dedi. Sonra ikinci odayi açtilar. Baktilar ki çakillarla serilmis bir mescid ve tavaninda da asilmis bir zincir vardi. O zincirde de boynuna geçecek kadar bir halka vardi… Orada kilitli bir sandik buldular, açtilar. Onda bir sepet vardi, sepette bir cübbe ile bir yün elbise vardi. Yezid ve yanindaki aglayarak söyle dedi:
“Ey kardesim, Allah sana rahmet eylesin. Muhakkak senin hem gizlin ve hem de asikârin temizmis.” Sikayetçi de:
“Estagfirullah, ben bana söylenen seyi söyledim.”
(Prof. I. Süreyya Sirma, Emeviler Dönemi, Hilafetten Saltanata, s. 108, 109)
DÜSMANINI HAYRAN BIRAKAN HALIFE
“Bir insanin, imkansizliklari dolayisiyla, ruhbanca bir yasantiya sahip çikmasi, dünyadan el-etek çekmesi çok kolaydir. Çünkü onun zaten terkedecegi herhangi bir dünya malina sahipligi yoktur. Fakat bu halife gibi, dünyanin en büyük devletinin yöneticisi için ayni seyleri söylemek mümkün degil. Onun elindeki hazinelere ragmen, bunlarin hiçbirine aldirmayip, siradan bir fakirin yasantisina sahip çikmasina hayran olmamak dogrusu elden gelmiyor.” (**)
Bu sözler, Ömer b. Abdülaziz vefat ettikten sonra ona olan hayranligini gizlemeyen Roma Imparatoruna ait.
ÖMER B. ABDÜLAZIZ’DEN HIKMETLI SÖZLER
“Ey insanlar, kim bizimle arkadaslik yaparsa, bes sey için yapsin, bunu yapmazsa, bizden uzaklassin:
1- Ihtiyaçlarini karsilayamayanlari bize bildirsin.
2- Hayir için bize yardimci olsun.
3- Bilmedigimiz hayir yollarini bize ögretsin.
4- Bizim yanimizda kimsenin giybetini yapmasin.
5- Bos seylerden bize bahsetmesin.”
•••
“Seni en çok hayrete düsüren sey nedir?” diye soran arkadasina:
“Beni en çok sasirtan sey, bir kimsenin, Allah’i bilip, O’na isyan etmesi; Seytan’i bilip ona itaat etmesi ve dünyayi bilip ona meyletmesidir.”
•••
Hanedandan biri:
“Ya Emire’l Mü’minin, senden önceki Halifeler bize hediyeler verirlerdi. Sen ise bize yasakladin. Halbuki buna alismis ailem ve de sikintim var. Izin ver de, eskisi gibi bize birseyler verilsin!” Ömer:
“Ölümü sikca an! Geçimde daraldiysan, seni rahatlatir; bolluk içerisindeysen de seni daraltir.”
•••
Istisareye çok önem veren Ömer b. Abdülaziz, Muhammed b. Ka’b’a:
“Basima gelenleri görüyorsunuz, bana ne tavsiye edersiniz.”
“Sen ihtiyarlari baba, gençleri kardes ve çocuklari evlat kabul et. Babana ihsan, kardeslerine rahmet, evladina da sefkat göster!”
Reca ise:
“Kendin için istedigini baskasi için de iste, kendin için istemedigin bir seyi baskasina da isteme!”
Salim ise:
“Bütün dünya nimetlerine karsi öyle bir oruç tut ki, iftarin ölüm olsun.” (***)
HALIFE SEÇILINCEKI HALI
Kendi adinin anildigi hilafet fermani okundugunda Ömer:
“Vallahi, ben bu isi asla Allah’tan istememistim.”
Ne var ki salih iradeler, onu böylesine tehlikeli anlar için seçmisti. O da “adam” olacak ve emaneti kabul edecekti. Büyük hukukçu Salim’us-Sûddî’ye:
“Hilafetim, seni sevindirdi mi, üzdü mü?” Sûddî:
“Insanlarin hesabina sevindim; ama senin payina da üzüldüm.” Ömer:
“Nefsimin helakindan korkuyorum.” Sûddî:
“Korkuyorsan çok iyi… Çünkü ben de korkmamandan endiseliydim.” Ömer:
“Bana bir ögüt ver!” Sûddî:
“Sunu unutma: Babamiz Adem, bir tek günah için cennetten çikarildi.”(1)
ILK HUTBE
“Ey Nâs! Kuskusuz Kur’an’dan sonra Kitap, Muhammed (s.a.v.)’den sonra Peygamber yoktur. Bilesiniz ki, ben hakim degil infaz ediciyim. Kanun koyucu degil tâbiyim. Ben sizin hiçbirinizden daha hayirli degilim; üstelik içinizde yükü en agir olan kisiyim. Zalim devlet reisinden kaçan adam zalim degildir. Surasini iyi biliniz ki, Allah’a isyan hususunda kula itaat edilmez.”(2)
Kaynaklar
(*) Dogustan Günümüze Büyük Islam tarihi, c. II, s. 402-413 Çag Yay.
Islam Tarihi (Siyasi, Dini, Kültürel, Sosyal) c. I, s. 412-148 Kayhan Yay.
(**) Islam’da Ihya Hareketleri, Mevdudi, Pinar Yay., s. 69
(***) Emeviler Dönemi, Hilafetten Saltanata, s. 85-86/89-93
(1) Ömer b. Abdülaziz Dönemi ve Islam Inkilâbi, Imadüddin Halil s. 58-59, Bir Yayincilik
Emeviler Dönemi/Hilafetten Saltanata
(2) Islam Tarihi, H. Ibrahim Hasan 1. c. s. 415.

Kıyamet Gününde Şehitliğin Ve Şehitlerin Üstünlüğünü Gören Müminin, Allah Yolunda Savaşıp Şehid Olmak İçin Dünyaya Dönmek İsteyişi


Kıyamet Gününde Şehitliğin Ve Şehitlerin Üstünlüğü
Kıyamet Gününde Şehitliğin Ve Şehitlerin Üstünlüğü

Kıyamet Gününde Şehitliğin Ve Şehitlerin Üstünlüğünü Gören Müminin, Allah Yolunda Savaşıp Şehid Olmak İçin Dünyaya Dönmek İsteyişi:

İmam Ahmed b. Hanbel… Enes b. Mâlik’ten rivayet etti ki; Rasûlulah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“(Kıyamet gününde) cennetliklerden biri huzura getirilir. Kendisine: “Ey Ademoğlu! Yerini nasıl buldun? Beğendin mi? Dile, ne dilersen!” deni­lir. O da şehitliğin fazilet ve üstünlüğünü gördüğü için şöyle der: “Tek dile­ğim, beni dünyaya geri göndermen ve orada Allah yolunda on kez öldürülüp şehit olmaktır!

Bu kez cehennemliklerden biri huzura getirilir. Kendisine denilir ki:

 Ey Ademoğlu! Yerini nasıl buldun, beğendin mi?

— Ya Rab! Yerim çok fenadır.

— Buradan kurtulmak için yeryüzü dolusunca altını fidye verir misin?

— Evet ya Rab!

—  Yalan söylüyorsun. Bundan daha azıni ve kolayıni senden istemiş­tim, yapmamıştın!

Bundan sonra o tekrar cehenneme gönderilir.

Bezzâr… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

Ateş gibi görülmemiştir: Çünkü ondan kaçmakta olan kimse uyuyor!.. Cennet gibisi de yoktur; çünkü onu istemekte olan kimse de uyuyor!..”

Hafız Ebû Ya’lâ… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:

Eğer mescidin dibinde yüz bin veya daha fazla sayıda cemaat olsa, bunların arasında cehennemliklerden bir adam bulunsa ve o adam soluklan-sa, soluğu da onlara isabet etse, mescidi ve içindeki herkesi yakar!..

Dünyadayken Nimetler İçinde Yüzen Bir Kimse, Cehenneme Girince O Nimetlerin Tadım Unutur. Dünyada Sefalet İçinde Kıvranan Bir Kimse, Cennete Girince Çektiği O Sefaleti Unutur:

İmam Ahmed b. Hanbel… Enes b. Mâlik’ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Dünyadayken en çok nimete mazhar olmuş cehennemliklerden biri, kı­yamet gününde getirilip ateşe bir kez daldırılır, sonra kendisine sorulur: “Ey Ademoğlu! Hiç hayır gördün mü? Hiç nimete mazhar oldun mu?” O da şöy­le cevap verir: “Hayır, vallahi Ya Rab.”

Cennetliklerden dünyadayken en çok sefalete maruz kalmış biri getirilip Cennete konulur ve kendisine şöyle sorulur: “Ey Âdemoğlu! Hiç sefalete maruz kaldın mı? Hiç sıkıntı çektin mi?” O da şöyle cevap verir: “Hayır val­lahi ya Rab. Hiç sefalete maruz kalmadım ve hiç sıkıntı   çekmedim.

Kıyamet Gününde Kâfirin Yeryüzü Doluşunca Altını Olsa Ve Azâbdan Kurtulmak İçin O Altınları Fidye Olarak Vermek İstese, Bu İsteği Kabul Edilmez:

İmam Ahmed b. Hanbel… Enes b. Mâlik’ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Kıyamet gününde kâfir, huzura getirilir ve kendisine şöyle denilir:

— Ne dersin? Yeryüzü doluşunca altının olsa, azâbdan kurtulmak için o altınları fidye olarak verir misin?

 Evet…

— Ama bundan daha fazlasını yağmalamışın.

İşte âyet-i kerimede söylenmek istenen budur:

Doğrusu inkâr edip inkarcı olarak ölenlerin hiç birinden, yeryüzünü dolduracak kadar altını fidye vermiş olsa bile, bu kabul edilmeyecektir.” (Âl-İmrân, 3/9i) Doğrusunu Allah bilir.

İmam Ahmed b. Hanbel… Enes b. Mâlik’ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Kîvâmet gününde cehennemliklerden bir adama denilir ki:

— Yeryüzündeki herşey senin olsa, o şeyleri -azâbdan kurtulmak için-fidye olarak.verir misin?

— Evet, veririm.

Onun bu cevabına karşı yüce Allah şöyle der:

— Bundan daha kolayım senden istemiştim. Sen daha Âdem’in sulbün­de iken bana hiç bir şeyi ortak koşmamanı senden istemiştim. Ama sen illâ da bana ortak koştun!